İBLİB’DEKİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİ NEDEN KORUYORUZ?
İdlib meselesi son dönemlerde en çok konuşulan konular arasında yer aldı. Askerlerimizin şehit edilmesinin de hiç kuşkusuz bu konuda çok büyük bir payı var. PKK / PYD terör unsurları ile mücadele ederken birden bire meşru Suriye Ordusu ile karşı karşıya geldik. Peki, Suriye Ordusu ile neden karşı karşıya geldik? Bu sorunun yanıtını bulmak zorundayız. Ülkeyi yöneten iktidar partisi bu sorunun yanıtını akılcı bir mantıkla düşünmediği ve sorunun çözümüne kafa yormadığı müddetçe daha çok şehit veririz.
Evet, zor bir süreçten geçiyoruz. Şu an Rusya, İran ve Suriye’nin onayıyla PKK / PYD unsurlarını etkisizleştirmek için girmiş olduğumuz Suriye topraklarında meşru Suriye Ordusu ile savaşıyoruz. Evet, bunun adı savaştır. PKK / PYD ve adına ne derseniz deyin ( ben İslami Terör Örgütleri diyorum ) bu tür terör örgütleri ile yapmakta olduğumuz mücadelenin adı terörle mücadeledir, ancak meşru bir ülkenin ordusu ile çatışmak, savaşmaktır. Bu sebeple şu an Suriye Devleti ile maalesef savaş halindeyiz. Gerek ülkemizin, gerekse komşumuz Suriye’nin ahde vefası için ve bölge barışı için bu savaşı en kısa zamanda bitirmek zorundayız.
Bugün her şeyden evvel İdlib’de bulunan terör örgütlerini neden desteklediğimizi, onları Suriye Ordusundan neden koruduğumuzu ortaya koymak zorundayız. Yani bugün Suriye’de bulunan terör örgütleri ile aramıza neden mesafe koyamadığımızı çözmek zorundayız. HDP’ye terör örgütleri ile aralarına mesafe koymaları konusunda nasıl eleştiri getiriyorsak, bugünde AKP iktidarına Suriye’de bulunan terör örgütleri ile aramıza mesafe koymamız gerektiğini yüksek perdeden dillendirmek zorundayız. Yoksa bu gidişten hem ülkemiz zarar görecek, hem de Suriye devleti zarar görecek. Böyle giderse bölge yeniden ateş çemberinin içinde kalacak. Bu duruma da en çok sevinen İsrail ile ABD olacak. ABD böylelikle ülkemizi koruma maksadıyla Rusya ve İran ile aramızı açmış olacak. Yani Rusya ve İran sayesinde bölge üzerinde söz sahibi olmuşken şimdi tam anlamıyla ABD’nin kucağına düşerek bölgede yine etkisiz eleman haline dönüşmüş olacağız.
AKP iktidarının İdlib’de bulunan terör örgütlerine sahip çıkmasının belli başlı dört nedeni olabilir. Bunlar,
1. İdlib’de yaşayan Suriyelilerin ülkemize göç etme olasılığına karşı bu yapı sayesinde olası bu göçü engellemek.
2. İdlib’de bulunan terör örgütlerinin muhalif maskesi altında varlıklarını korunmak suretiyle ileriki süreçte Sünni bir yapı oluşturmak ve bu yapı üzerinden Suriye’de söz sahibi olmak.
3. İdlib’de bulunan bu terör örgütlerini PKK / PYD terör unsurlarına karşı kullanmak.
4. Yine İdlib’de bulunan bu terör örgütlerinden ileriki süreçte bir Sünni Devlet kurmak.
ABD, İngiltere ve İsrail’in Suriye topraklarında beklentilerinin olduğu hiç kuşku götürmez. ABD Başkanı Donald Trump bu beklentisini zaten daha önce hiç çekinmeden açık etmişti. “Benim için Suriye’de askerlerimizi bıraktı diyorlar. Ne yaptım biliyor musunuz? Petrolü aldım. Orada sadece petrolü alan askerlerimiz var, onlar petrolü koruyorlar” demişti. Meseleye emperyalist ülkelerin açısından baktığımız zaman bu ülkelerin Suriye’de beklentilerini anlamamız hiç de zor olmaz. Peki, bizim ülkemizin Suriye’de bir beklentisi olabilir mi? Yani ABD, İngiltere ve İsrail Irak’ta olduğu gibi Suriye’yi de bölmeye ve talan etmeye gelmişlerse bizim bir komşu ülke olarak Suriye’nin toprak bütünlüğü ve daha fazla kan akmaması için bu ülkelerin karşısında olmamız gerekmez mi?
İdlib’de bulunan terör örgütlerini olası bir göçün yaşanmaması için koruyorsak eğer bu göçün tek sorumlusu biz değiliz ve biz olamayız. Daha evvel bu göçler için Avrupa Birliği Ülkeleri ile anlaşma yapmıştık. Ve bu anlaşmaya göre Avrupa Birliği Ülkeleri bize yardım edecekti. Ne yazık ki, AKP İktidarı bu konuda yeterli mücadeleyi veremedi. Oysaki bu yardımları almanın bir yolu vardı ve hala var. Eğer Avrupa Birliği Ülkeleri söz verdikleri yardımları yapmıyorlar ise biz de Edirne kapısını açabilirdik. Açar gibi yaptık ama açmadık. Dolayısıyla Suriyelilerin ülkemize olan maliyetlerinin tek sorumlusu AKP iktidarıdır. Evet, İdlib’den gelecek Suriyelilere kontrollü geçiş için kapılarımızı açabiliriz ama öbür taraftan da Edirne kapısını açık tutabiliriz. Bu sebeple İdlib’deki teröristlerini koruma altına almamız hiç gerekmez. Hatta bu teröristler uğruna askerlerimizi ateşe atmamızın da hiçbir mantığı yoktur. Askerlerimize Suriye’de bulunan terör örgütlerini koruma görevi vereceğimize, Yunanlıların işgal ettikleri Ege Adalarını koruma görevi verebiliriz. Böylelikle aynı zamanda Ege Adalarımıza da sahip çıkmış oluruz.
Suriye’de söz sahibi olmak istiyorsak, daha da doğrusu Suriye’nin toprak bütünlüğü ve iç barışının sağlanmasını istiyorsak İdlib’deki teröristleri korumanın yine hiçbir mantığı yoktur. Çünkü zaten 24.08.2016 tarihinde Fırat Kalkanı Operasyonu, 20.01.2018 tarihinde Zeytin Dalı Operasyonu’nu ve 09.10.2019 tarihinde Barış Pınarı Operasyonları ile Suriye’de söz sahibi olduk. PKK / PYD terör unsularını sınırımızdan uzaklaştırdık. Bu konuda Rusya ve ABD ile de anlaşma imzaladık. Zaten 20.10.1998’de Suriye Devleti ile imzaladığımız bir Adana Mutabakatı var. PKK / PYD terör unsurları güney sınırlarımızdan taciz ettikleri zaman herhangi bir girişim yapmaya gerek kalmadan Adana Mutabakatı ile Suriye’deki bu terör unsularına karşı operasyon düzenleyebiliriz.
İdlib’deki terör örgütlerini PKK / PYD terör unsurlarına karşı kullanmak amacıyla koruyorsak eğer bu tezimizde geçerli değildir. Çünkü var olan bir terör örgütünü yine bir başka terör örgütü ile temizleyemeyiz. Böyle bir girişim uluslararası arenada ülkemizi terör destekçisi bir ülke konumuna sokar. Var olan bir terör örgütünü kendi ülkemizde kendi olanaklarımız ile mücadele ederek yok edebiliriz. Ancak terör örgütü bir başka ülkede ise bu terör örgütü ile o ülkede bulunan meşru ordu ile birlikte mücadele ederek etkisizleştirebiliriz. Çünkü meşru bir devletin muhatabı yine meşru bir devlet olur. Yani meşru bir devletin muhatabı terör örgütünün unsurları olamaz. Suriye’de bulunan terör örgütleri ile ya meşru Suriye Ordusu ile ortak harekât yaparak mücadele yapabiliriz, ya da Adana Mutabakatı çerçevesi içinde mücadele edebiliriz.
Yine İdlib’de bulunan terör örgütlerini Suriye’de bir Sünni devlet kurmak amacıyla koruyorsak eğer bu stratejimiz de yanlıştır. Çünkü Suriye’nin komşu ülkesi olarak bizim en baştaki görevimiz Suriye’de bir devlet kurmak değil, Suriye’nin toprak bütünlüğünü tanımak olmalıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmak Suriye Devleti’nin terör örgütü olarak tanımladığı unsurlara sahip çıkmakla da sağlanamaz. Bugün biz Suriye Devletinin bir komşusu olarak onu arkasından vurur isek, yarından sonra da benzer bir arkadan vurulmayı bizim beklememiz gerekir. Sonuçta ne ekerseniz onu biçersiniz.
Suriye Devleti ile iyi komşuculuk ilişkilerimiz olmayabilir. Suriye’de demokrasi de olmayabilir. Bizim Suriye Devletine demokrasi getirme gibi bir görevimiz de yoktur. Suudi Arabistan’a, Katar’a ve benzeri Arap ülkelerine demokrasi getirme görevimiz olmadığı gibi Suriye’ye de demokrasi götürme gibi bir görevimiz yoktur. Suriye’deki demokrasi sorunu salt Suriye halkının sorunudur. Bu sorunu çözecek olan da yine Suriye halkıdır. 14.02.2020