BugünMakaleler

CUMHURİYET BİLDİĞİNİZ GİBİ

sait-balci- ortam dosyası

UĞUR MUMCU’YU VE DEVRİM ŞEHİTLERİNİ UNUTMA!
DENİZ FENERİNİ UNUTTURMA!
SOMA VE ERMENEK MADEN KAZALARINI UNUTMA!
GEZİ PARKI EYLEMLERİNDE KAYBETTİĞİMİZ 6 ŞEHİDİMİZİ UNUTTURMA!
17– 25 ARALIK YOLSUZLUK VE RÜŞVET ÇARKINI UNUTMA!
KAÇAK SARAYI VE MALİYETİNİ UNUTTURMA!
PKK İLE MÜZAKERE MASASINA OTURANLARI UNUTMA!
VE GÜNDEM DEĞİŞTİRMELERİNE ASLA KANMA!

Cumhuriyet Gazetesinde yaşanan gelişmeleri sanıyorum yakından takip ediyorsunuzdur. Bir Cumhuriyet okuru olarak ben de yakından takip ediyorum. Özellikle yapısının adım adım değişimini üzülerek takip ediyorum. Akın Atalay ile Hikmet Çetinkaya’nın elinde kalan Cumhuriyet’in yayın çizgisinden hızla uzaklaştığına tanık oluyorum. Cumhuriyeti yöneten Akın Atalay ile Hikmet Çetinkaya ise sanki hiçbir şey olmamış gibi koltuklarında oturmaya devam etmelerine de anlam veremiyorum. Bu muhteşem ikili Cumhuriyet’i çiftlikleri gibi kullanıyorlar. İstemedikleri yazarları kovuyorlar, istedikleri yazarları getiriyorlar. Kafalarına göre Genel Yayın Yönetmeni atıyorlar. Baktılar ki olmadı, bu sefer de görevden alıyorlar. Anlayacağınız Cumhuriyet, İlhan Selçuk’tan sonra hep sağa sola savrulmaya başladı. Kendisini bir türlü toparlayamadı. Bu gidişle de toparlayabilecek gibi de görünmüyor.

İbrahim Yıldız’ın kovulmasından sonra onun yerine Utku Çakırözer getirilmişti. Utku Çakırözer’in kovulmasından sonra da Can Dündar getirildi. Doğrusunu söylemek gerekirse ben Can Dündar’ın Cumhuriyet’i eski haline getireceğini beklemiyordum, fakat aralarında Muzaffer İlhan Erdost, Sabih Kanadoğlu, Ömer Faruk Eminaoğlu ve Suay Karaman gibi akademisyen ve yazarların Cumhuriyet Gazetesi’ni uyarmasından sonra biraz da olsa ümitlenmiştim. Yani Cumhuriyet’e yön veren Akın Atalay İle Hikmet Çetinkaya’nın akıllanmış olabileceklerini düşünmüştüm. Yani iyimser bir beklenti içine girmiştim. Ancak önsezilerim beni yine yanıltmadı. Sonuçta gazetem Cumhuriyet beni mahcup düşürmedi. Yeni göreve gelen Can Dündar’da Akın Atalay ile Hikmet Çetinkaya ikilisine ayak uydurmakta gecikmedi.

Bu kadar gevezelikten sonra asıl konuma geçeyim. Cumhuriyet Hz Muhammed’i aşağılayan Charlie Hebdo dergisinin karikatürlerinin yayınlanmasından sonra şimdi de, eski Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Ahmet Altan’ın Mehmet Baransu’nun tutuklanmasına yönelik eleştirilerine yer verdi. İşin ciddi tarafı da Ahmet Altan’ın yazısının tamamının yayınlanmasıydı. Sanıyorum Can Dündar, Ahmet Altan’ın yazısını yayınlamakla demokrasiye katkı sunduğunu zannediyor. Yoksa sahte CD’ler ile Türk Ordusunun çökertilmesine hizmet eden Balyoz Davasının medya tetikçiliğini yapan Ahmet Altan’ın yazısının başka türlü savunulacak bir tarafı da yok. Teröristlerden, tecavüzcülerden oluşan gizli tanıkları daha henüz unutmadık. Memleketin arazilerine sonradan bulunmak üzere gömülen silahları da unutmadık. Sahte ıslak imzaların ABD’den getirilen makine ile yaratıldığını da biliyoruz. Emekli ve muvazzaf komutanların bilgisayarlarına darbe planlarının virüs yoluyla yüklendiği de ortaya çıktı. Daha ne?

Şimdi buradan Ahmet Altan’ın darbe iddialarına yanıt verecek değilim. Bu konuda zaten yeterince yazdım. Ancak Ahmet Altan yazısında Balyoz Davası’nın düşmesini iktidar partisine yönelik yapılan Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturmasına bağlamış. Bu soruşturma neticesinde İktidar partisinin Cemaat ’ten intikam almak için Balyoz Davasını ‘’Türk Ordusuna kumpas kuruldu’’ algısı ile düşürdüğünü savunuyor. Evet, iktidar partisine yönelik yapılan Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu Balyoz Davasının seyrini değiştirmiştir. Eğer Cemaat iktidar partisine yönelik Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonunu yapmamış olsaydı, Balyoz Davası bu kadar erken çökmezdi. Bu anlamda Ahmet Altan’a katılıyorum. Ancak öyle ya da böyle, Balyoz Davası bir şekilde çökecekti. Çünkü dava sahte deliller üzerine kurulmuştu. Anayasa Mahkemesinin de ortaya çıkan hak ihlallerini görmezden gelmesi mümkün değildi. Balyoz Davası ha bugün çökmüş, ha yarın. Ne fark eder? Sonuçta bu dava Türk Ordusuna kurulan bir kumpas değil mi? Bu dava iktidar partisine yönelik düzenlenen Yolsuzluk ve Rüşvet Davasının akabinde çökmemiş olsaydı, eninde sonunda er ya da geç bir şekilde zaten çökecekti. Peki, sonuç ne olurdu? Bu davadan yargılanan vatanseverlerimiz belki biraz daha tutuklu kalırlardı. Hepsi o kadar. Daha ötesi var mı?

Nerden nereye geldim. Cumhuriyet Gazetesinin Balyoz Davasının medya ayağını oluşturan Ahmet Altan’a sayfalarını açmasını eleştiriyordum. Kaldığım yerden devam edeyim. Cumhuriyet Gazetesi İlhan Selçuk döneminde Cumhuriyet’in gazetesiydi. Ancak şimdi ikinci cumhuriyetçilerin gazetesi oldu. Ahmet Altan’a kapılarını açmaları da zaten bu yüzdendi. İlhan Selçuk’un Ergenekon Davasından yargılanmasına çanak tutan Ahmet Altan’a bildiğimiz Cumhuriyet kapılarını açıyor. Mustafa Balbay’ın da Ergenekon Davasından yargılanmasına neden olan Ahmet Altan’a da yine bildiğimiz Cumhuriyet kucak açıyor. Gazetesinin yazarlarını içeri atılmasına neden olan adama kapılarını açıyorlar. Daha ne diyeyim? Yani Cumhuriyet bildiğiniz gibi. Başka söze gerek var mı?

Yarın tekrar görüşmek üzere esen kalın.05.03.2015

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Menu Title