ABD TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
ABD ile ülkemizin arasının bu dönemlerde hiç olmadığı kadar gerilimli olduğunu biliyorsunuz. Bu gerilimin en önemli nedenleri arasında ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ile bu proje kapsamında AKP iktidarının Suriye’de almaya çalıştığı rol, S – 400 Füze Savunma Sistemi ve Halkbank Davası var. Ülkemiz açısından da F35 programından çıkarılma konusu ve satın alındığı halde teslim edilmeyen uçaklar var.
ABD ülkemizi Rusya’dan satın almış olduğumuz S – 400 Füze Savunma Sisteminden dolayı CAATSA ( ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası ) yaptırım kararı almıştı. Bunun yanında F35 programından çıkardılar. Parası ödendiği halde satın alınan uçakları vermediler. Aynı zamanda, ABD’yi dolandırmak amacıyla komplo kurmak, ‘Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası’nı’ İran’a para transferleri yaparak ihlal etmek için komplo kurmak, ABD bankalarını dolandırmak, ABD bankacılık ve finans sistemini dolandırmak amacıyla komplo kurmak, kara para aklamak, kara para aklamak amacıyla komplo kurmak suçlamasıyla Halkbank’a dava açtılar.
Önümüzdeki süreç bu gelişmelerin ışığında devam edecek. Bir başka gelişme ise Trump’ın yerine Biden’in ABD Başkanı seçilmesidir. Eğer Trump yeniden seçilmiş olsaydı gelişmeler yine aynı nakarat devam ederdi. Ancak şimdi Trump’ın izlediği politikaları eleştiren bir başkan var. ‘’Amerika geri geldi’’ diyen bir başkan var. Bu söylem hiç kuşkusuz ABD’nin dış politikasında birçok değişikliğin yaşanmasına neden olacak. Ancak her şeye rağmen Biden yine de her istediğini yapamayacak. Çünkü Rusya ve Çin faktörü eskisinden daha etkili hale geldi. Çin ekonomi alanında ABD’yi zorluyor. ABD’de bu durumun farkında olduğundan dolayı en çok Çin’e yükleniyor. Diğer taraftan Rusya’ya da çevreleme politikası güdüyor. Bunların yanında da ülkemize baskı uygulamaya çalışıyor.
ABD yeni dönemde tüm bu gelişmelerin ışığında yoğunluğunu Ortadoğu’ya verecek. Çünkü henüz sonuca erdiremediği Büyük Ortadoğu Projesi var. Bu sebeple Suriye’de PKK’nın kolu olan PYD’ye silah yardımı yapıyor. Bölgede bulunan grupları birleştirmeye çalışıyor. Hatta bu terör gruplarına Suriye’de sahip olduğu petrolün bekçiliğini yaptırıyor. Diğer taraftan da ülkemize yüklenmeye devam ediyor.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield bu gelişmelerin ışığında 05.02.2021 tarihinde yapmış olduğu basın toplantısında S – 400’ler konusunda ABD’nin niyetini açıkça dile getirdi.
“Fakat bu yaptırımları titizlikle hedefledik. Türk savunma sanayiini bir bütün olarak hedef almadık. Savunma Sanayii Başkanlığı’nın belli başlı lisanslarına dönük olarak uyguladık. Bu adımı üzülerek atmak durumunda kaldık. Türkiye’nin S-400 almasından kaynaklanan bu sorunal tatmin edici bir çözüm bulmak için bir yıldan fazla çalıştık. Gelinen noktada durum imkânsız hale geldi ve ABD yasasını uyguladık. Yaptırımlar yasal bir gereklilikti. Şunu net bir şekilde belirtmek isterim ki S-400 konusunda Türkiye ve ABD arasında bir çalışma grubu söz konusu değil, olmayacak da. Bu durum ABD yasasının uygulanmasından ibaret. Umarız S-400 konusu çözülebilir. Ama çözülemese de yaptırımların etkilemediği diğer tüm alanlarda işbirliğine odaklanmaya devam edeceğiz.”
David Satterfield yapmış olduğu bu açıklama ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu da yalanlamış oldu. Mevlüt Çavuşoğlu daha evvel yapmış olduğu bir açıklamada S – 400 Füze Savunma Sistemi konusunda ABD ile ortak çalışma grubu oluşturduklarını söylemişti. Satterfield YPG konusunda da net konuştu.
“Suriye’nin kuzeyinde DAEŞ tehdidine karşı çalışmaya devam edeceğiz. Kuzeydoğu Suriye’de bu mücadelede SDG ile çalışmaya devam edeceğiz”
David Satterfield’in yapmış olduğu açıklamalardan anlıyoruz ki, yeni dönemde ABD’nin ülkemiz ile ilgili herhangi bir anlaşma yapmaya ve yaptırımları hafifletmeye hiçbir niyeti yok. YPG’ye destek vermeye devam edeceklerini de açık bir şekilde ifade ediyorlar. Bu gelişmeler 2021 yılının zorlu geçeceğinin en büyük işaretleridir. Bu durum ABD’li senatörlerin Başkan Biden’e yazmış oldukları mektuptan da en iyi şekilde anlaşılıyor.
“Amerika Birleşik Devletleri’nin müttefikleri ve ortakları daha yüksek bir standartta tutması ve onlarla insan hakları ve demokratik gerileme konuları hakkında dürüstçe konuşması gerektiğine inanıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve yönetimine, yurtiçi ve yurtdışındaki muhalefete yönelik baskıları derhal sona erdirmeleri, siyasi tutukluları ve vicdan tutuklularını serbest bırakmaları ve otoriter gidişatlarını tersine çevirmeleri gerektiğini vurgulamanızı tavsiye ediyoruz.”
Görünen o ki, ABD yeni dönemde ülkemiz ile ikili ilişkilerde daha baskıcı bir politika uygulayacak. Ancak bu politikanın bir de dezavantajı var. O da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD tarafından her sıkıştırıldığı dönemlerde Rusya’ya sığınmasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni dönemde yine Rusya’ya sığınabilir. Astana sürecine geri dönebilir. ABD Başkanı Biden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olası yeni bir Rus hamlesini gözardı etmesi mümkün değil. Bu sebeple daha dikkatli bir politika izlemek zorunda kalacak.
ABD Obama’nın başkanlık döneminde Türk Rus işbirliğini FETÖ elemanlarının Rus uçağını düşürmek ve Rusya’nın Ankara Büyükelçisine düzenlediği suikast girişimiyle sabote etmişti. ABD yine Rusya ile ilişkileri bozmak için elinden geleni yapacaktır. Yine suikastlar düzenlemesi son derece muhtemeldir. Halen Türk Ordusunun kılcal damarlarında FETÖ’cü askerler var. Bu askerler kendilerini gizliyorlar. AKP iktidarı da zaten FETÖ ile yeniden uzlaşma zemini açısından eskisi gibi mücadele etmiyor. Buna en iyi örnek15 Temmuz ABD / FETÖ Darbe Girişimi ile mücadele eden subayları emekli etmeleridir. FETÖ bu sebeple devletin kılcal damarlarına sızmayı sürdürüyor. İleri süreçte daha da güçlenecekleri son derece muhtemeldir. Bu sebeple ileriki günlerin hareketli geçeceğini şimdiden söyleyebilirim.
ABD Başkanı Biden tüm bu gelişmelerin ışığında hareket etmeye çalışacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce açıkladığı gibi yönünü ABD’ye çevirmeye devam ederse ve Rusya ile araya mesafe koyarsa ABD kazanır. Yok, eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya ile ikili ilişkileri Suriye ve Libya çıkmazına rağmen korumaya çalışırsa, ABD’nin oyununa gelmez ise kazanan ülkemiz olur. Ancak bunun için Rusya ile ikili ilişkileri eskisinden daha güçlü hale getirmesi gerekir. Daha da önemlisi Rusya’nın güvenini yitirmemesi gerekir. Bölge üzerinde komşularımız olan Suriye, Irak ve İran ile dostane güç birliği yapması gerekir. Hele hele ABD ile batılı ülkelerin ülkemize karşı top yekün saldırıya geçtikleri bu dönemde ABD’nin şantajlarına boyun eğmemesi gerekir.
Bugün gördüğüm kare ise hiç iç açıcı değil. Her şeyden evvel yönü ABD’ye ve batıya çevirmek kaybetmenin yarısıdır. Zaten bugüne kadar bu politika sebebiyle kaybettik. Bölge ülkeleri ile güç birliği yapmak yerine batılı küresel çevrelerin arkasından sürüklenip gittik. Sonuç olarak maalesef bugünlere geldik.
Kazanmak için dik durmak gerekir. Davaya inanmak gerekir. Komşu ülkeler ile güç birliği yapmak gerekir. Tutarlı bir dış politika uygulamak gerekir. Geçmişten ders çıkartmak gerekir. Bilmem anlatabiliyor muyum? 16.02.2021