SONER YALÇIN’A MEKTUP
Sayın Yalçın, 18.07.2018 tarihli Sözcü Gazetesi’nde yayınlanan ‘’Beyaz CHP’ ’adlı makalenizi okudum. Bir siyasi parti ile ilgili, hele hele Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgili yazmış olduğunuz makaleler özellikle Cumhuriyet Halk Partililer tarafından okunur. Dolayısıyla bu makaleyi de birçok partilinin okuduğunu düşünüyorum. Ben de bu partililerden birisiyim. Bu mektubu size yazmamın tek sebebi de budur.
Bunca yoğunluğunuz arasında bu mektubu okuma fırsatı bulabilir misiniz bilemiyorum. Belki okuma fırsatınız olur da yanıt verme fırsatınız olmayabilir. Mazeretiniz her ne olursa olsun ben bu mektubu size yazmaya karar verdim. Bundan önce de size birkaç defa yazmıştım. En son yazmış olduğunuz bir makale ile ilgili yapmış olduğum eleştirime verdiğiniz yanıtı aldım. Eleştirimi katkı anlamında olumlu bulmanızdan dolayı da memnun oldum.
Sayın Yalçın, Cumhuriyet Halk Partisi yakın geçmişten bu yana parti içi demokrasi yeteri derecede çalıştırılmadan yönetiliyor. Bu durum eski Genel Başkan Deniz Baykal döneminde de böyleydi, şimdi Kılıçdaroğlu döneminde de böyledir. Deniz Baykal’a hizipçi denirdi, doğrudur. Deniz Baykal hizipçidir. Peki, Kılıçdaroğlu hizipçi değil midir? Kılıçdaroğlu’nun Deniz Baykal’dan farklı bir tarafı kalmış mıdır? Kılıçdaroğlu’da kan uyuşmazlığı yüzünden gerek merkez yoklaması ile belirlenen milletvekili adaylarında, gerekse MYK’da birçok ulusalcı partilileri dışlamadı mı? Peki, Kılıçdaroğlu göreve geldiğinden bu yana kazandığı herhangi bir seçim var mıdır? Bu durumda Kılıçdaroğlu’nun Deniz Baykal’dan farklı bir yanı kalmış mıdır?
Siz diyorsunuz ki, ‘’CHP’ye yeni bir genel başkan değil, partinin programını, kültürünü, değerlerini koruyacak yeni bir yapı lazım. Bu salt genel başkanı değiştirerek gerçekleşmez.’’ Peki, Sayın Yalçın, Cumhuriyet Halk Partisi’nin programını, kültürünü ve değerlerini korumak kimin görevidir? Bu görev en başta Kılıçdaroğlu’nun değil midir? Bugüne kadar gerek seçim yenilgileri sonrası, gerekse olağan kurultaylar da ve olağanüstü kurultaylar da MYK’yı tek başına belirleyen Kılıçdaroğlu değil midir? Peki, Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi’nin programını, kültürünü ve değerlerini koruyacak MYK’yı oluşturması için elini tutan mı var? MYK’yı istediği gibi belirlerken elini tutan mı var? Peki, Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi’nin programını, kültürünü ve değerlerini koruyacak partilileri MYK’ya neden almıyor? Bu konuda son bir soru daha sorayım. Kılıçdaroğlu bugüne kadar partinin programını, kültürünü ve değerlerini koruyacak yapıyı oluşturamadı ise bugünden sonra oluşturabilir mi? Kılıçdaroğlu böyle bir yapıyı bugünden sonra da oluşturamayacak ise genel başkan değişikliği zorunlu hale gelmiş değil midir? Yoksa Cumhuriyet Halk Partisi’ni ayağa kaldıracak yapı oluşturulamasa da yine de Kılıçdaroğlu kalsın denilebilir mi? Yoksa Cumhuriyet Halk Partisi kişi egemenliğine dayalı bir siyasi parti midir?
Sayın Yalçın, sizi anlıyorum. Yazılarınızın konusu Cumhuriyet Halk Partisi olduğu zaman bu konuda titiz yazmaya gayret sarf ediyorsunuz. Bu tavrınız eminim Cumhuriyet Halk Partililer tarafından takdirle karşılanıyordur. Özellikle Kılıçdaroğlu’nu korumaya yönelik yazılarınız partinin tavanı tarafından beğeni ile karşılanıyordur. Bu durum ‘’Soner Yalçın’ın Kılıçdaroğlu’na acaba bir diyet borcu mu var’ ’diye akıllara gelmesine neden olabilir. Şahsen ben böyle düşünmüyorum. Hatta Kılıçdaroğlu ile bire bir görüşmeleriniz olduysa görüşmelerinizin eleştirel yönü daha ağır basmış olabileceğini düşünüyorum. Ancak birebir görüşmeleriniz basına yansımadığı için partililer veya kamuoyu sizi Kılıçdaroğlu taraftarı gibi düşünür. Hani bu tutum bir yerde de partiye zarar vermemek adına değerlendirilebilir. Özellikle seçimler öncesinde yazmış olduğunuz makaleler parti tabanına moral verebilir. Ancak yazılarınızın içeriği seçimler sonrasında da devam ederse bu durum genel başkanın başarılı olduğu algısını yaratır. Evet, siz Kılıçdaroğlu başarılıdır demiyorsunuz ama başarısızdır görevi bırakmalıdır da demiyorsunuz. Topu MYK’ya atıyorsunuz. MYK’yı Kılıçdaroğlu atamamış olsaydı söyleminiz doğru olacaktı. Ancak MYK’’yı Kılıçdaroğlu atıyor. Bu durumda siz Kılıçdaroğlu’na MYK’yı değiştirmesi tavsiyesinde bulunmuş oluyorsunuz. Bugüne kadar sağlıklı bir MYK oluşturamayan Kılıçdaroğlu’nun bugünden sonra çalışkan, donanımlı, bilgili bir MYK oluşturacağını mı düşünüyorsunuz?
Aziz Kocaoğlu tekrar aday olabilmek için Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde değişim olması gerektiğini söyledi. Bu tespit bir beklenti açıklamasıdır. Peki, sizin ortaya koyduğunuz düşüncenin amacı nedir? Yani göz göre göre halen daha Kılıçdaroğlu seviciliği yapmak Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve bu ülkeye zarar vermek değil midir? Hani ileride bir ışık görmüş olsaydık bu durumu anlayabilirdim. Zaten öyle bir durum olmuş olsaydı bunu makalenize de yansıtırdınız. Öyle değil mi?
16 Nisan rejim değişikliği seçiminde sanıyorum MYK’da bir tane Anayasa Profesörü yoktu. Yanılıyorsam ve gözden kaçırdıysam af buyurun. Seçim bittikten sonra Ekonomi Profesörü Selin Sayek Böke istifa etti. İktidara aday olan bir siyasi partinin kan kaybetmesi sizce ne anlama gelir? Partinin ekonomi profesörü Kılıçdaroğlu’na güvenemiyorsa halk nasıl güvensin. En son seçimler öncesinde sol blokta seçimin boykot edilmesi çağrıları vardı. Kılıçdaroğlu ‘’ Kazanacağım seçimi neden boykot edeyim’’ diye bu çağrılara tepki göstermişti. O zaman ya seçim boykot edilecekti, ya da seçim kazanılacaktı. İkisinden birisi. Başka bir seçenek yok. Fakat Kılıçdaroğlu hiçbir öz eleştiri yapmadan AKP’nin oy kaybetmesi üzerine yorum yaptı. Evet, AKP elbette oy kaybetti. Ancak buna karşılık Cumhuriyet Halk Partisi ’de oy kaybetti. Hem de kayda değer bir oranda oy kaybetti.
Adil Seçim Platformunun kurduğu seçim takip sisteminin çöktüğünü sanıyorum biliyor olmalısınız. Bugüne kadar kurulan hiçbir seçim sistemi zaten hiç çalışmadı. İnsana sizin partinizde bir tane bilgisayar mühendisi yok mu, diye sorarlar. İnsana bir tane yazılım mühendisiniz bile yok mu diye sorarlar. AKP’nin kendisine ait seçim takip sistemi çökmezken sizinkisi neden çöktü, diye sorarlar. Eğer siz bir siyasi partinin genel başkanı iseniz en azından kurulan seçim takip sisteminin düzenli çalışıp çalışmadığını bir iki hafta evvel kontrol etmek amacıyla sanki o gün seçim varmış gibi saatler 17: 00 den itibaren sandık sorumluların veya bu sistemi kullanacak sorumlulara deneme amaçlı kullandırırsınız. Bunu seçim takip sisteminden sorumlu genel başkan yardımcınız yapamıyorsa, siz yapacaksınız. Eğer sizin bugüne kadar kurmuş olduğunuz bütün seçim sistemleri çökmüş ise bizzat kendiniz bu konu ile ilgilenmeniz gerekir. Sonuçta seçim sisteminin çökmesi salt bu konu ile ilgili genel başkan yardımcınızı bağlamaz. Konu en başta sizi bağlar.
Sayın Yalçın, Ana Muhalefet partisi seçim stratejisini iktidar partisinin oy kaybetmesine yönelik uygulayamaz. Ana Muhalefet partisi seçim stratejisinin iktidar olmaya yönelik uygulayabilir. Ben bugüne kadar Kılıçdaroğlu’dan iktidar olmaya yönelik bir seçim stratejisi göremedim. Kılıçdaroğlu son seçimde HDP’ye baraj aştırmaya ve İyi Parti’yi seçime sokma stratejisi izledi. Hiç kuşkusuz HDP ile İyi Parti’nin Mecliste yer alması kadar doğal bir şey olamaz. Hatta İyi Parti’nin seçime girebilmesi adına 15 milletvekilinin transfer olmasını son derece olumlu buluyorum. Ancak HDP ile İyi Parti TBMM’ye girerken Cumhuriyet Halk Partisi de atak yapmalıydı. Seçimlerden birinci parti olarak çıkmalıydı. Eğer siz seçimlerden bırakın birinci parti çıkmayı, daha oy kaybı yaşıyorsanız iyi gitmeyen bir şeyler vardır. Bugüne kadar yapılan seçimlerde de bir kereye mahsus tüm sandıklardan ıslak imzalı seçim sonuç tutanaklarını da alamamışsanız ortada bir yönetim zaafı var demektir. Bu yönetim zaafı salt MYK’ya kesilemez. Atalarımız bile ‘’ balık baştan kokar’’ diye boşuna söylememişler. Eğer bir spor kulübü şampiyon olamaz ise bunun sorumluluğu teknik direktörden çok kulüp başkanındadır. Siyasette aynı futbol maçı gibidir. Eğer sizin oyuncular yetersiz ise maç başlamadan evvel yetersiz futbolcuların yerine daha yetenekli oyuncular alırsınız. Yok, eğer tüm hamleleri yapmanıza rağmen takımı halen daha şampiyon olamamış ise artık bunun sorumlusu ne teknik direktördür, ne de futbolculardır. Tek sorumlu kulüp başkanıdır. Kulüp başkanı o saatten sonra futbolcuların yetersiz olduğunu söylese de inandırıcı olamaz. Böyle durumda adama tedbiri neden zamanında almadın derler. Kılıçdaroğlu’nun durumunun da bundan hiçbir farkı yok. Dokuz defa seçim yenilgisi alan bir genel başkan şimdiye kadar seçim yenilgilerinden gerekli dersi alıp bir önlem alamamış ise bundan sonra da alamaz. Çünkü sürekli seçim yenilgisi alan bir genel başkan artık bu durumu içselleştirir. Seçim yenilgilerini normal görmeye başlar. Eskiden bir iddiası varsa onu da kaybeder. Sonuçta o genel başkanın artık partisine vereceği bir şey de kalmaz.
Sayın Yalçın, meseleye salt Kılıçdaroğlu açısından da bakmıyorum. Eğer Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğünde partiyi iktidar taşıyamayan bir genel başkanın görevi bırakması ile ilgili bir madde yoksa bu durum partiyi çıkmaza sürükler. Mevcut sistemde Belediye Başkanları ve bazı milletvekilleri partinin delegelerine egemen olmuş durumdalardır. Belediye Başkanlarının emrinde olan delegeler ile milletvekillerinin egemenliğinde bulunan delegeler mevcut genel başkanı destekliyorlar. Genel Başkan yerel seçimlerde bu belediye başkanlarını, genel seçimlerde de bu milletvekillerini aday gösteriyor. Bu sistem eski genel başkan Deniz Baykal görevdeyken de böyleydi, şimdi de böyledir. Yani tabiri caizse körler ile sağırlar birbirlerini ağırlıyorlar. Bu mevcut yapı değişmediği sürece Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelemez. Kılıçdaroğlu değişmediği müddetçe de partiyi iktidara taşıyacak tüzük değişiklikleri yapılamaz.
Kılıçdaroğlu bu seçimler öncesinde ve önceki seçimler öncesinde elinden gelen çabayı mutlaka göstermiştir. Ancak bu çaba partiyi iktidara taşımaya yetmiyorsa daha fazla görevde kalmanın da bir faydası olmaz. Atalarımız ‘’Yenilen deve görüşe doymaz’’ diye boşuna söylememişler. Kılıçdaroğlu’nun geldiği durumda budur. Kılıçdaroğlu bir gün seçim kazanacak varsayımı ile hareket edilemez. Bu tavır en azından Cumhuriyet Halk Partisi’ne yakışmaz. Cumhuriyeti kuran parti bu derece aciz ve seçeneksiz olamaz.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin önü, yapılacak bir tüzük değişikliği ile mutlaka açılmalıdır. Üst üste üç seçim kaybeden genel başkan ve MYK üyeleri üçüncü dönemin sonunda tüzüğe konulan bir madde ile görevleri sona ermelidir. Yoksa bu kısırdöngü genel başkan kendisi istifa etmediği müddetçe sürekli devam eder. Meseleye bir de koltuk sevdası açısından ele alalım. Biz Erdoğan’ı tek adam olduğu için eleştirmiyor muyuz? Aynı şey Kılıçdaroğlu içinde geçerli değil midir?
Sayın Yalçın, laf lafı açıyor. Sanıyorum benin de çenem düştü. Ancak bu konuda o kadar doluyum ki, yazdıklarım ancak özet sayılır. Mesela Kılıçdaroğlu’nun TESEV üyeliği de var. TESEV’in görevini siz benden daha iyi bilirsiniz. TESEV’e liberal olan, ikinci Cumhuriyetçi olan ve burada vasıflarını sayamayacağım daha birçok insan TESEV’e üye olabilir. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi’nin koltuğunda oturan bir partili TESEV’e üye olamaz. TESEV’e üye olan bir insan da Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı olamaz. Bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı olan bir partili Atatürkçü Düşünce Derneği’ne, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne ve daha birçok Atatürkçü çizgide olan derneklere ve vakıflara üye olabilir. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı uluslararası finans spekülatörlerince desteklenen TESEV’e üye olamaz. Bilmem yanılıyor muyum?
2010 yılından bu yana Cumhuriyet Halk Partisi’nin tavanında görev alan birçok partili de değişti. Ancak parti yine iktidara gelemedi. Demek ki sorun sadece genel başkan yardımcıları ile MYK üyeleri değilmiş. Eğer tek sorun onlar olmuş olsaydı parti şimdiye kadar çoktan iktidara gelmiş olurdu. Değişmeyen tek Kılıçdaroğlu kaldı. Artık sıra ona geldi. Kılıçdaroğlu’nu sevsek de, sevmesek de artık buraya kadar. Deniz bitti. Cumhuriyet Halk Partisi Kılıçdaroğlu’nu artık daha fazla taşıyamaz. Saygılarımla. 21.07.2018