NE BULURSAN İÇİNE AT DAVASI
Ergenekon Davası ile ilgili şimdiye değin birçok yazı yazdım. Ancak her yazıdan sonra izleyen süreç içindeki yeni gelişmeler yeniden yazmamı gerektiriyor. Sanırım bu dava ile ilgili bir kitap yazılsa o da eksik kalır. Yazılmış olan kitapların da eksik kaldığını düşünüyorum. Ta ki davanın sonucunda ancak bir kitap yazılabilir. Çünkü bu dava öyle eşi benzeri görülen bir davaya hiç benzemiyor. Çünkü her geçen gün davaya yeni iddialar ekleniyor. Dava devam ederken yasa değişiyor. Dava yeni güncellenen yasaya göre devam ediyor. Bu davadan yargılanan aydınlarla uzaktan yakından ilişkisi olmayanlar bile bu davaya dâhil ediliyor. Tam bir çorba davası diyebiliriz. Daha doğrusu Aşure Çorbası Davası desek daha yerinde olur. Ne bulursan içine at davası çünkü.
Bu yazımı da CNN TÜRK kanalında en son yayınlanan ‘’Dört Bir Taraf’’ adlı haber program yüzünden yazmaya karar verdim. Biliyorsunuz bu programda Ergenekon ve Balyoz Davalarına meşrutiyet kazandırmakla görevli iki kadın gazeteci var. Bunlardan birisi Nazlı Ilıcak diğeri de Nagehan Alçı hanımefendidir. Bu programı dinlemeye nasıl katlanıyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Ancak kendini gazeteci olarak lanse eden bu yandaşların toplumu nasıl yanlış yönlendirdiğini de bilmemiz gerekiyor. Her seferinde bu iki kadın konuşmacı sazı ellerine alır almaz kafalarında yarattıkları Ergenekon Örgütünü bir başlıyorlar anlatmaya, sanki hakikaten böyle bir örgüt var sanırsınız. Şimdiye değin izlediğim programlarda bu iki kadına anladıkları dilden yanıt veren olmamıştı. Ancak son yapılan programda nihayet konuk olarak alınan bir gazeteci her iki konuşmacıya da anladıkları dilden yanıt verdi. Evet, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Attila Sertel’den bahsediyorum. Ergenekon Davasında yapılan usulsüzlükler ile ilgili Attila Sertel’e cevap veren Nazlı Ilıcak programın sonlarına doğru sustu. Nagehan Alçı ise Attila Sertel’in tespitlerini kabul etmek zorunda kaldı. Programı izleyenler hatırlayacaklardır.
Şimdi sırası gelmişken ben de bu dava ile ilgili birkaç tespit yapacağım. Daha doğrusu bu davanın neden çökmüş olduğuna değineceğim.
1-Tuncay Güney Vakası:
Biliyorsunuz bu davanın oluşturulma aşamasında Tuncay Güney, video Konferans yöntemi ile TRT Televizyonuna bağlanmıştı. Tuncay Güney bu bağlantıda davanın şimdiki tutuklu sanıkları hakkında iftiralarda bulunmuştu. Daha doğrusu bu dava kapsamında tutuklanacak olan aydınların önünü açmıştı. Kendini Kanada’ya atan Tuncay Güney, bulunduğu yerden Ergenekon Davasının oluşumuna yön vermişti. Peki, şimdi ne oldu? Tuncay Güney yakın bir zaman içinde itiraflarda bulundu. Tuncay Güney, bu kez davanın aleyhine itiraflarda bulundu. Yani Tuncay Güney, bu davanın bir proje olduğunu söyledi. Projenin tamamlandığını söyledi. Artık bu davanın da bitmesi gerektiğini söyledi. Tuncay Güney insafa mı geldi yoksa yine bir film mi çeviriyor bilemem ama sonuçta bu davanın meşrutiyetinin kalmadığını itiraf etti. Peki, yargı ne yaptı? Hiçbir şey. Tuncay Güney’in iftiralarını iddianameye koyan yargı şimdi aynı kişinin itiraflarını dikkate almıyor. Böyle bir yargı sistemimiz var ne yazık ki. Elini veren kolunu kaptırıyor. Durduk yerde İnsanlara sınırsız iftira atabiliyorsunuz ancak attığınız iftiralardan pişman olup ta itirafta bulunamıyorsunuz. Daha doğrusu itiraflarınız kabul edilmiyor. Böyle bir ileri demokraside yaşıyoruz işte.
2-Davadan Yargılanan Tutuklu Sanıklara Verilen Süre:
Ergenekon Davasının iddianamesi bin sayfadan fazlaymış. Ancak bu davadan yargılanan tutuklulara kendilerini savunma için verilen süre ise 15 dakika. Böyle hukuksuzluk olabilir mi? Bu kadar sayfa içeren iddianameyi okuyacaksınız içinden suçlandığınız bölümlerin özetini çıkaracaksınız ve savunmayı 15 dakikada tamamlayacaksınız. Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Mustafa Balbay da haklı olarak davanın iddianamesinin özetinin çıkarılarak suçlandıkları bölümlerinin tutuklu sanıklara verilmesini talep ediyor. İşte o zaman bile 15 dakika süre savunma için yeterli olmayacak ama yine de tutuklu sanıklar en azından neyle suçlandıklarını bilecekler. Ona göre de savunmalarını hazırlayacaklar. Ona göre de suçsuzluklarını ispat edecek delilleri mahkeme heyetine sunacaklar. Ancak mahkemenin böyle bir düşüncesi yok ki. Yani tutuklu sanıkların suçluluğu ile ilgili elle tutulur gözle görülür bir delil yok ki sanıklara şu suçtan dolayı suçlusun diyebilsinler. Tuncay Özkan bunca süredir boşuna mı ‘’Benim suçum nedir’’ diye soruyor. Tuncay Özkan’a şu konudan suçlusun denilebildi mi?
3-Dinlenen Tanıkların İfadeleri:
Bu süreç için onlarca gizli veya açıktan tanık dinlendi. Ancak hiç bir tanıktan ‘’Ergenekon Terör Örgütü’’ ile karşılaştığını söyleyen çıkmadı. Ergenekon Terör Örgütü’nü tanıdığını söyleyen çıkmadı. Tanıklar, böyle bir örgütün varlığından haberdar değiller ancak mahkeme heyeti bu ifadelere kulaklarını tıkamışlar son sürat davayı tam gaz devam ettiriyorlar. Böyle bir dava süreci hangi demokrasiye yakışır Allah aşkına? Dünyada bir eşi benzeri var mıdır?
4-Sanıkların Dinlenmesini İstediği Tanıklar:
Bu davada yine bir hukuk katliamına imza atılarak, sanıkların dinlenmesini istediği tanıklar dinlenmiyor. Bu yöntem de ilerlemiş olan demokrasimizin bir gereği olsa gerek. Sen bilemezsin biz biliriz misali yani. Yahu neden korkuluyor? Sanıkların dinlenmesini istedikleri tanıklar dinlenirse dünyanın sonumu gelecek? Önemli olan gerçekleri ortaya çıkarmak değil mi? Hayır işte tam tersi. Önemli olan gerçeklerin ortaya çıkarılmamasıdır. Gelişmeler de zaten bu yönde ilerliyor.
5-Gizli Tanık Vakası:
Bu davalara hiç kuşkusuz gizli tanıklar damga vurmuştur. Bu davalarda aklınıza hangi adi suçlardan yargılanan sanıklar gelirse gelsin hemen hemen hepsi işte Ergenekon ve Balyoz Davalarında gizli tanık yapılmış. Ne ararsanız var yani. Tecavüz suçlamasından yargılananlar mı, hırsızlık suçundan yargılananlar mı ne ararsanız var. Yok, yok yani.
İşte Ergenekon ve Balyoz Davalarının seyri böyle işliyor. Ne kadar hukuksuzluk varsa hepsi de bu davalarda mevcut. Hadi şimdi siz gelin de adil yargılandığınıza inanın. Bu davalardan yargılanan aydınlar boşuna mı feryat ediyorlar. Bu davaların başlangıcında hâkim ve savcıları korumaya yönelik bir düzenleme yapılmıştı hatırlarsanız. Yani eskiden davalara bakan hâkim ve savcılara karşı tazminat davası açılabiliyordu. Cumhuriyet Halk Partisi Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’da bu yönde mahkeme heyetine Tazminat Davası açmıştı. İşte bu davadan sonra apar topar Davaların hâkim ve savcılarına yönelik Tazminat Davalarının açılmasının önü kapandı. Dolayısıyla bu davalara karşı Tazminat Davası açılmak istense ancak devlet aleyhine açılabiliyor. Şimdi gelin de böyle ileri demokrasi ile yönetilen bir ülkede hukuk arayın bakalım.18.03.2013
SAİT BALCI