KABATAŞ YALANI
UĞUR MUMCU’YU VE DEVRİM ŞEHİTLERİNİ UNUTMA!
DENİZ FENERİNİ UNUTTURMA!
SOMA VE ERMENEK MADEN KAZALARINI UNUTMA!
GEZİ PARKI EYLEMLERİNDE KAYBETTİĞİMİZ 6 ŞEHİDİMİZİ UNUTTURMA!
17– 25 ARALIK YOLSUZLUK VE RÜŞVET ÇARKINI UNUTMA!
KAÇAK SARAYI VE MALİYETİNİ UNUTTURMA!
PKK İLE MÜZAKERE MASASINA OTURANLARI UNUTMA!
VE GÜNDEM DEĞİŞTİRMELERİNE ASLA KANMA!
Cumhur Başbakan Erdoğan 7 Haziran Milletvekili Genel Seçimlerine yaklaştığımız bugünlerde yine Kabataş yalanı üzerinden siyaset yapmaya başladı. Sanıyorum elinde yeterli malzeme kalmamış olacak ki, dönüp dolaşıp yine aynı konuya geliyor. Siyaseti mağduriyet edebiyatı üzerine oturtmuş ya, o yüzden. Arada bir başörtülü kızlarımızı okullara almadılar diyor. Benim çocuklarım da mağdur oldular diyor. Fakat bu mağduriyetten dolayı çocuklarımı okutamadım diyemiyor. Çünkü böyle söylerse, mağduriyetine kimse inanmayacak. O yüzden çocuklarının eğitimi ile ilgili bilgiyi eksik söylüyor. Çünkü işine o kadar ki bilgi yetiyor. Peki, gerçek öylem mi? Elbette değil. O dönemlerde kamu kurum ve kuruluşlarda türban yasağı vardı. Yani o dönemlerde laik çağdaş eğitim sistemi vardı. Bu sistemin gereği olarak da okullara başı açık girilebiliyordu. Saçlarını göstermek istemeyen kızlar da peruk takıyorlardı. Bu uygulama tüm eğitim ve öğretim kurumlarında uygulanıyordu. Yani bu uygulama salt Erdoğan’ın kızlarına uygulanmıyordu. O yüzden şimdi çıkıp benim kızlarım mağdur oldular demek doğru değil. Ayrıca böyle söylemler bir devlet adamına da yakışmaz.
Şimdi Kabataş olayını şöyle bir gözden geçirelim. Erdoğan bu olay ile ilgili ”Başörtülü kızlarımızı, başörtülerinden tutmak suretiyle onları yerlerde sürükleyenler bunun hesabını nasıl verecekler? Bu olaylarda bile çok önemli bir yakınımın gelinini, Başbakanlık ofisimin yanında, yerlerde süründürdüler, kendisini çocuğunu taciz ettiler’ ’demişti. Yandaş yazar Abdülkadir Selvi ise’’ Kabataş İskelesi’nin karşısına geçerken bir grup eylemciyi görüyor. Bunların Gezi eylemcileri olduğunu fark ediyor. Grubun içinden birkaç kadın, ‘Tayyip’in…’ diyerek önce sataşmaya daha sonra saldırmaya başlıyorlar. ‘Ne geldiyse bundan geldi’ diyerek başörtüsünü çekiyorlar, genç anneyi tekmeleye başlıyorlar. Bu sırada grubun içinden bazı erkekler de vurmaya başlıyor’’ demişti. Habertürk yazarı Balçiçek İlter ise’ ’Morluk raporu var zaten’ ’gördüm, ’’demişti. Hürriyet Yazarı İsmet Berkan’da ‘’Çok ama çok acı bir öykü… Mobese görüntüleri dâhil pek çok şey var. Maalesef gerçek. ’demişti. Peki, sonra ne oldu? Kamera görüntülerinden böyle bir şey çıktı mı? Bu olayı gören bir şahit var mı? Elbette yok. Yalan haberi köşelerine taşıyan Balçiçek İlter, İsmet Berkan, Elif Çakır özür dilemek zorunda kaldılar. Gazetecilik yapmadıklarını ve Kabataş yalanını üzerinden iktidar partisine yağcılık yaptıklarını itiraf etmek zorunda kaldılar. Peki Erdoğan? Erdoğan ise daha henüz pes etmedi. Bu gidişle de pes edecek gibi değil. Çünkü önümüzde daha 7 Haziran Milletvekili Genel Seçimleri var. Bu seçimlerde de Kabataş olayı üzerinden siyaset yapmak var.
Gezi Parkı olayları sırasında Erdoğan’ın diline doladığı konu salt Kabataş olayından ibaret de değildi. Bundan başka Camide içki içilme olayı da vardı. Erdoğan günlerce bu olaya da değinmişti. Fakat o caminin müezzini ‘’Camide içki içilmedi’’ deyince işler değişmişti. Müezzine ne kadar baskı yaptılarsa da bir türlü ifadesini geri aldıramamışlardı. Sonuçta Caminin müezzinine istedikleri gibi ifade verdiremediler ama görev yerini değiştirmesini bildiler. Şimdi düşünüyorum da eğer o müezzin ‘’Cami’de içki içtiler’’ demiş olsaydı bugün Erdoğan bu söylemi de dilinden düşürmezdi. Şimdi keşke diyorum o müezzin Kabataş olayına da tanık olsaydı.
Şimdi bu olaylar üzerinden bir tespit yapalım. Doğru olmadığı halde Kabataş olayı üzerinden hangi kesimler için siyaset yapılabilir? Yani bu olayları hangi kesime yutturabilirsiniz? Okuma yazma oranının yüksek olduğu bölgelerde ikamet eden bireylere yutturabilir misiniz? Elbette hayır. Ancak ve ancak okuma ve yazma oranının düşük olduğu hatta kız çocukların okutulmadığı bölgelerde yaşayan insanlara yutturabilirsiniz? Onları işte bu söylemlerle etkileyebilirsiniz. İşte Erdoğan’da bunu yapıyor. Söylediğine kendisinin inanıp inanmadığını bilmiyorum ama bu söylem ile oy devşirmek istediği kesin. Peki, nereye kadar? Bu tür siyaset ile nereye kadar gidebilirsiniz? Yoksa yolun sonu geldi mi?
Pazartesi günü görüşmek üzere herkese iyi hafta sonları diliyorum.13.03.2015