HİÇ KİMSE KIZMASIN, BUGÜN KENDİMİ YAZDIM
Değerli okurlar, bugünkü yazımda bir değişiklik yaptım. Genel olarak haftada 3 gün ülke gündemini değerlendirdiğim yazılarıma müsaadenizle bugün ara veriyorum. Ne de olsa memleketin gündemi bir yere gitmiyor. Olsa olsa ancak birkaç gündem kaçırmış olacağım. Zaten gündem dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyor. Memleket de AKP İktidarı olduğu müddetçe de gündem hemen hemen onun inisiyatifinde gelişiyor. Gündem ya açılım oluyor ya Yeni Anayasa oluyor ya da iktidarını kaybeden eski Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi oluyor. Bir günde onlar olmayıversinler canım. Dünyanın sonu gelmedi ya. Yarın öbür gün yine günlük gelişmeleri değerlendiririz.
Bugünkü yazımda geçen Perşembe günümü yaşadıklarımı sizlerle paylaşacağım Hem ileri günler içinde bir anı olur düşüncesi ile yazıyorum. Aslında günlük hayatta birçok olumlu ve olumsuz durumlarla karşılaşırız. Zaten yaşam da bu değil midir? Tatsız geçen anılardan bir ders çıkarmak değil midir? Yani yaşamı kolaylaştırmak değil midir? Hayatı anlamlı kılmak değil midir? İşte ben de bu amaçla bu yazıyı kaleme aldım. Hani pek fazla önem vermediğimiz sağlığımızı yazıyorum. Yani başa geldikten sonra önem verdiğimiz sağlığımızı. Değerini ancak olumsuz koşullarda kavradığımız sağlığımızı. Neyse efendim fazla gevezelenmeden konuya girelim.
Geçen hafta Perşembe günü sabah bir hayli yorgun ve bitkin bir şekilde uyandım. Canım kahvaltı dahi yapmak istemedi. Öylesine bitkinim yani. Zaten gece de doğru dürüst uyuduğum söylenemez. Uzun bir aradan sonra ilk defa yorgun olmama rağmen uyuyamamıştım. Sanıyorum sağa sola dönmekten sonra en son kendimden geçtiğimde saat 03.00 sıralarıydı. Bu kadar geç uyumama rağmen yine de sabah her zaman ki gibi alışık olduğum saatte uyandım. Ama dedim ya bitkin, yorgun ve halk dilindeki anlamı ile halsiz bir şekilde uyandım. Evde daha fazla oyalanmadan kendimi hemen dışarı attım. Arabaya ulaşana kadar yürürken kendimde bir tuhaflık olduğunu o an sezdim. Ancak o saatten sonra da yapabileceğim pek bir şey de yoktu. Bir an evvel de işyerine ulaşmak istiyordum.
Yaklaşık yirmi dakikalık bir yolculuktan sonra işyerine ulaştım. Hani evde yapamadığım kahvaltıyı işyerinde yaparım diye düşünmüştüm. Ancak düşündüğüm umduğum gibi olmadı. Aynı isteksizlik işyerinde de devam etti. Bir ara kendimi biraz toparladım. Bu ara fırsattan istifade kahvaltı aldım ancak birkaç lokmadan sonrasını yiyemedim. Yediklerim ise bir parça beyaz peynirden ibaretti. Gerisi gelmedi. Çaresiz kahvaltı salonunu terk ettim. Hem öğle yemeğine de az bir zaman kalmıştı. Açlığı öğle yemeğinde telafi ederim düşüncesi ile yine vurdumduymazlığa devam ettim. Erkeğiz ya o yüzden olsa gerek. Öyle ufak tefek rahatsızlıklara pabuç bırakmayız ya o yüzden işte. Neyse efendim devam edelim. Bu ara öğle yemeği saati geldi. Bende yine herhangi bir kıpırtı yok. Aksine kendimi daha da kötü hissetmeye başladım. Ama yine de erkekliği elden bırakmadım. Erkeklik onurunu yere düşürmedim. Yani bayrağı hep yukarıda tuttum. Ancak her geçen dakika benden bi şeyler alıp götürüyordu. İşyerinden bir doktora gitmemi salık vermelerine rağmen yine de direndim ve doktora gitmedim. Boncuk boncuk terler döktüm ama erkeklik onurunu elden bırakmadım.
Bu ara saat bir hayli ilerlemişti. Dışarı çıkmam gerekiyordu. Kullanmakta olduğum telefon makinası arızalandığı için yeni bir makinesi satın almıştım. Eski telefon makinasında bulunan gsm numaralarını yeni telefon makinasına kopyalayamadığım için gsm şirketine gitmem gerekiyordu. Durumu gsm şirketi ile bir ön görüşme yaparak paylaştım. Sorunu gitmem halinde halledebileceklerini söylediler. Ben de kabul ettim. Çünkü sık görüştüğüm dostlarımın telefon numaraları yeni makinada yoktu. Bu yüzden onlarla iletişim kuramıyordum. Bir an evvel de bu sorunu çözmek istiyordum. Çıkmadan evvel biraz yemek yemeği düşündüm ancak nafile. Canım yine hiçbir şey istemedi. Midemin sanki bana bir garezi vardı. Çaresiz hiçbir şey yemeden yola koyuldum.
Çarşıya gelene dek pek fazla bir rahatsızlık hissetmedim. Belli ki araç kullanmak yormamıştı. Arabamı bir alış veriş merkezinin oto parkına bıraktım. Sonra da oradan yürüyerek arızalı telefonumun bulunduğu tamir servisine doğru yürüdüm. Telefon tamir servisi çok yakın almasına rağmen oraya varana dek yoruldum. Yani daha servise varamamış olsaydım yolda bayılıp düşecektim. Servisten tamir olmayan eski telefon makinamı aldım ve tekrar gsm şirketinin olduğu yöne doğru yöneldim. Zar zor bir iki adım attım ama daha da atım atacak halim yok. Gerçekten de rahatsız olduğuma inanmaya başladım ama bu anda yapacak yine pek bi şey yoktu. Bütün amacım gsm şirketine kadar giderek eski telefonumdaki numaraları yeni telefona aktartmaktı. Ondan sonra zaten hemen geri dönecektim. Zaten başka bir yere gidecek halim de yok hani. Durumuma şöyle bir baktım. Tekrar yürüyebilecek bir halimin olmadığını anladım. Öğlen yemek de yemediğim için hemen yakında bulunan çay ocağından bir tost söyledim. Tostu yediğimde kendimi biraz iyi hissettim. Belli ki biraz güç toplamıştım. Böylece açlığım da yatışmıştı Etraftakilerin şaşkın bakışları arasında yavaşça kalktım. Çantamı ve yanımdan eksik etmediğim suyumu alıp ağır adımlarla tekrar yola koyuldum.
Daha birkaç metre gitmeden yolda tanıdıklarla karşılaştım. O sıra biraz muhabbet başladı. Daha doğrusu ben konuşmuyor dinliyorum. Konuşacak halimde yoktu zaten. Biraz konuşmadan sonra ben tam müsaade isteme hazırlığında iken onlar konuşmayı sona erdirdiler. Ben de tekrar kaldığım yerden yola koyuldum. Biraz gayretlice yürüdükten sonra nefes nefese gsm şirketine ulaştım. Teknik servis personeline bir merhaba dedim ve biraz dinlenmem için müsaade istedim. Aradan on dakika kadar geçtikten sonra kendime geldim. Sorunumu teknik servis personeline anlattım. O da anlayış gösterdi. Telefon makinalarını benden aldı. Epey bir zaman uğraştı ama o da sorunu çözemedi. Eski telefon makinasının hafızasının ancak üçte birini yeni telefona aktarabildi. Bu durum beni hiç de hoşnut etmedi. Zaten o kadarını ben de yapabilirdim. Önemli olan tüm numaraları sağlıklı bir şekilde aktarabilmekti. Oradan üzgün bir şekilde ayrıldım.
İşte yine tekrar yoldaydım. Yürümek yine zordu. Öğlen sonrası sıcağı da ortalığı kasıp kavuruyordu. Ben ise tüm gücümle arabaya ulaşmaya çalışıyordum. Yolda giderken gelişten daha fazla yorulduğumu fark ettim. Arabaya gelene kadar yol kenarında iki üç defa oturdum. Yolda hiç dinlenmemiş olsaydım o kadar yolu yürüyebilmem hiç mümkün olmayacaktı. Hani yaşlı insanlar yolda yürürlerken sürekli dinlenme gereği hissederler ya, işte ben de tam onlar gibi olmuştum. Sanki ben de onlar kadar yaşlıydım. Hani dokunsalar düşeceğim. O kadar yani. Hani biraz abarttın dediğinizi duyar gibiyim. Ama inanın gerçekten çok bitkin ve halsizdim. Güç bela arabaya ulaştım. Zorla kendimi içeri attım. Arabanın içerisi de öyle sıcak olmuştu ki hani hamama gitmek isteseniz öğle sıcağında arabaya binmeniz yeterliydi. Terlemeniz için herhangi bir çaba göstermenize de gerek yok. Arabaya binmeniz yeterli. Neyse güç bela arabaya yerleştim. Sonrasında da aracı çalıştırıp oto park çıkışına doğru yöneldim. Çıkışa geldim ancak bariyer açılmadı. Anladım ki girişte fiş almam gerekiyordu. Tekrar geriye döneyim dedim ama bu sefer de arkamdan gelen araba sıkıştırdı. Ortada kaldım. Ne yapacağımı da şaşırdım. Baktım arabayı kullanacak halimde kalmadı. Yavaşça arabadan çıkıp arkamdan gelen sürücüden yardım istedim. Sağ olsunlar önce beni arabadan uzakça bir yere götürüp oturttular. Sonra da arabamı uygun bir yere çektiler. Bu ara ben hala biraz daha dinlendikten sonra kendi halimle gidebileceğimi düşünüyordum. Ancak zaman geçtikçe oturduğum yerde kendimi daha da kötü hissetmeye başladım. O an artık anladım ki ben hastayım. Hastalığın farkına vardım. Bu durumda artık hastaneye gitmem gerektiğine inandım. Oturduğum yerin hemen yakının da Allahtan bir taksi durağı vardı. Şanslıyım yani. Taksiciye birkaç kere seslendim, duymadı. El ettim fark etmedi. Ne yapacağımı düşünürken biraz önce arabayı kenara çeken şahıslar durumumu fark ettiler. Onlar da alışveriş mağazasına mal getirmişlerdi. Ben dinlenirken onlar malları sevk ediyorlardı. Arada sırada bana bakmayı da ihmal etmiyorlardı. İşte yine imdadıma onlar yetişti. Durumu anladılar. Hemen yakında duran taksiye beni apar topar bindirdiler. Artık istikametimiz Devlet Hastanesinin acil servisi.
Takside giderken yine boncuk boncuk terledim. Zavallı şoför neye uğradığını anlamadan beni Devlet Hastanesinin acil servisine yetiştirmeye çaba gösteriyordu. Bir taraftan aracı dikkatli kullanmaya çalışıyor, diğer taraftan da trafik kurallarına çiğnememeye gayret sarf ediyordu. Belli ki daha yeni şofördü. Yolda giderken hem hızlı gitmesini söylüyordum hem de dikkatli olmasını. O da durumumun acil olduğunun farkındaydı elbet. O da beni bir an evvel hastaneye yetiştirmek için çaba sarf ediyordu. Yani ikimizin de amacı aynıydı. Neyse kısa bir yolculuktan sonra hastaneye ulaştık. Acil girişinde beni hemen tekerlekli sandalyeye oturttular. Tekerlekli sandalye ile kapıdan içeri girdik ama ben de bittim. Başım gözüm dönmeye başladı. Nerdeyse düşüp bayılacağım. O sıra acil servisin doktoru ve bir hemşire hemen yanıma geldi. Bana ne olduğunu sordular. Ben ise konuşamıyorum. Onlara üç kez beni yatırın diyebildim. Sonrasında bayılmışım. O sıra tekrar kendime geldim. Baktım hala tekerlekli sandalyedeyim. Bana hala ne olduğunu sormaya devam ediyorlar. Ben ise bir an evvel yatmak istiyordum. Biraz kendimi toparlayabilmiş olsam elbette bilgi vereceğim. Yine tekrar onlara beni yatırın artık diye sitem ettim. Çok sağ olsunlar bu sefer isteğimi kırmadılar. Beni hemen acil serviste bulunan en yakın bir yatağa yatırdılar. Bu arada bir yandan serum bağladılar diğer yandan kan örneği aldılar. Şimdi hatırlayabildiğim kadarı ile kalp grafiği de yaptılar. Ben yine bu ara boncuk boncuk ter döktüm. O an yattığım yeri görmüş olsanız su dökülmüş sanırsınız. Aradan bir on beş dakika kadar geçtikten sonra kendimi biraz olsun toparlayabildim. Kendime gelmemde serumun büyük katkısı var. Onun sayesinde başımda hala neyin var diye soran doktora yanıt verebildim. Doktorun tüm sorularını yanıtladım. Bir kaç tetkikten sonra nihayet teşhis kondu. Yani mide kanaması geçirdiğim söylendi. Kabul etsem de etmesem de artık mide kanaması geçiren bir hastaydım. Bu arada yeni istikamet de belli oldu. Yeni istikamet, kontrol altında bulunmak üzere hastaların bulunduğu yatakhaneydi.
Çok uzattığımın farkındayım. Şimdilik bu kadar diyorum. Sizlere de öğüdüm, ”kendinizi iyi hissetmediğinizi anladığınız anda sakın ola ki hastaneye gitmeyi ihmal etmeyin” olacak. Her zaman laf olsun torba dolsun diye söylediğimiz gibi kendinize iyi bakın. Herkese iyi hafta sonları diliyorum. Esen Kalın. 19.07.2013
SAİT BALCI