GEZİ, KALDIĞI YERDEN
Dün Gezi direnişinin 1.yıldönümüydü. Halkımız direnişi İstanbul, Ankara, İzmir ve daha birçok ilimizde polis korteji eşliğinde kutladı. Gördüğüm kadarıyla düzenlenen kutlamalarda olağanüstü bir durum yoktu. Polis zaten günler öncesinden düzenlenecek protesto eylemleri için hazırlıklarını yapmıştı. Sanırsınız ki meydanlarda düşman var. O derece kin ve nefret var. Halkın protesto hakkını bile kabullenemiyorlar. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan derseniz takdir edilirsiniz. Tıpkı Memur- Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun yaptığı konuşmada olduğu gibi. Şu an lağvedilen Akil İnsanlardan olursanız da takdir edilirsiniz. ‘’Başbakan emretsin, vurayım’’ derseniz de takdir edilirsiniz. Ancak hükümeti protesto ederseniz, çapulcu olursunuz. Aşırı uçlar olursunuz. Marjinal örgüt olursunuz. Ama asla protesto hakkını kullanan bir vatandaş olamazsınız. Bu da Recep Tayyip Erdoğan kanunları işte, ne yaparsınız?
Başbakan, Kılıçdaroğlu’na ‘’Ben diktatör olsaydım, sen buralara bile gelemezdin’’ demişti. Demek ki Başbakan’ın demokratlığı Kılıçdaroğlu’nun gerek yargı, gerekse sivil toplum örgütlerinin toplantılarına katılmasına bağlıymış. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu ne kadar toplantılara katılırsa Başbakan o kadar demokrat sayılacak. Peki, Gezi parkı eylemlerini, Başbakan’ın demokratlığının neresine kayacağız? Eğer Başbakan demokrat olmuş olsaydı Gezi Parkına eylemlerine polis şiddeti uygulanabilir miydi? Göstericilere su ve biber gazı sıkılır mıydı? Gösterilere katılan eylemciler yaka paça gözaltına alınır mıydı? Yoksa bu eylemlere katılmak insan hak ve özgürlüklerden sayılmıyor mu?
Daha yeni geçenlerde Başbakan, Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen bir toplantıya katıldı. Toplantı salonunda Başbakan’a destek verenler vardı. Dışarıda da Başbakan’ı protesto edenler. Alman polisi hem toplantı salonunda bulunan katılımcıların güvenliğini sağladı, hem de Başbakan’ı dışarıda protesto eden eylemcilerin güvenliğini sağladı. Medeni ülkeler, gelişmiş ülkeler övgüyü kabul ettikleri gibi eleştiriye de saygı gösteriyorlar. Hemen su ve biber gazı sıkmaya başlamıyorlar. Bu yöntemleri ise ancak gelişmemiş 3. Dünya ülkelerinin iktidarları uyguluyor. Mısır’da Hüsnü Mübarek devrilmeden önce protesto eylemleri düzenleyen halkın içine atlı polisler sürmüştü. Sonuç ne oldu? Yine Mısır’da Muhammet Mursi, laik halkın yaşayış tarzını bir çırpıda değiştirmeye kalktı. Halkın beklentilerine yanıt vermek yerine bastırma yöntemini seçti. Peki, sonuç ne oldu? Yine Tunus’ta yalancı Bahar ile iktidar gelen NAHDA hükümetinin sonu ne oldu? Muammer Kaddafi’den sonra iktidara gelenler demokrasi mi uyguluyorlar? Suriye’yi, kan gölüne çeviren eli kanlı terörist gruplar yarından sonra demokrasi mi ihraç edecekler?
Ülkemizde neler oluyor? Ülkemizde demokrasi olduğu için mi Gezi direnişi eylemcilerine su ve biber gazı sıkılıyor? Polislere demokrasi anlayışından mı ‘’siz nasıl dayanıyorsunuz’’ diye çıkışıyorlar? Gelişmiş ve medeni ülkelerde demokrasi hiçbir zaman rafa kaldırılmaz. Demokrasi hiçbir zaman sandıklar ile de ölçülmez. Sandıklardan oy çalmak suretiyle de milli irade oluşmaz. Milli iradenin oluşabilmesi için yapılmış olan seçimlerde hiçbir suretle şaibe olmaması gerekir. Yüksek Seçim Kurulunun başında olan kimse hiç bir suretle tarafsızlığını yitirmemiş olması gerekir. Seçimlerden sonra hangi siyasi parti seçim sonuçlarına itiraz etmişse, bu itirazlar hiç kuşku götürmeyecek şekilde ve herhangi bir ön yargı olmadan partililerin gözü önünde tekrar değerlendirilmelidir. Eğer oy birleştirme tutanaklarında yanlışlık tespit edilmişe derhal o sandıklar tekrar sayılmalıdır. Peki, Ankara’da olduğu gibi, Yüksek Seçim Kurulu iktidar partisinin seçimleri kazandığı ilan edilen hangi yerlerde muhalefet partililerin itirazlarını dikkate aldı? Eğer seçim sonuçlarında herhangi bir şaibe yoksa Yüksek Seçim Kurulu Cumhuriyet Halk Partisinin itirazlarını neden dikkate almadı? Çünkü oylar çalındı da o yüzden. Seçimleri oy çalarak kazanan bir siyasi partinin iktidarı meşru sayılabilir mi?
Demokrasiyi benimsemeyen, ülkesini demir yumruk ile yöneten iktidarlar sanki hiç gitmeyeceklerini sanırlar. Ülkeyi en iyi kendilerinin yönettiğini sanırlar. Destek aldıkları insanlar ömür boyu kendilerinden hiç vazgeçmeyeceklerini sanırlar. Ancak öyle bir gün gelir ki, hiç umulmadık bir anda kendilerini iktidardan düşmüş görüverirler. Dönüp arkalarına baktıkları zaman da hiç kimseyi göremezler. O saatten sonra da ne yapılsa nafiledir. Son pişmanlık da hiçbir şeye fayda etmez. Ülkeyi tam on iki yıldan bu yana demokrasi yalanı ile yönetmekte olan AKP iktidarını da bu hazin son beklemektedir. Ha bugün, ha yarın. Belki de yarından da yakın.01.06.2014
SAİT BALCI