DEMOKRASİDEN TEOKRASİYE UYGUN ADIM
17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonunun ardından Başbakan ‘’paralel devlet bana darbe yapıyor ‘’yalanı ile her zamanki gibi yine mağdur edebiyatına sarılmıştı. O günden bugüne Başbakan’da pek fazla bir değişiklik olmadı. Başbakan yine aynı bildiğimiz Başbakan. Yolsuzluk ve rüşvet skandalını örtmek için elinden geleni arkasına koymayan bir Başbakan var. Savcıların elinden dosya alan bir Başbakan var. Savcı ve hâkimlerin görev yerini değiştiren bir Başbakan var. Polisin yerini defalarca değiştiren bir Başbakan var. Basın ve medyaya müdahale eden bir Başbakan var. Seçim anketlerine müdahale eden bir Başbakan var. Muhalefet partilerin konuşmalarını yayınlayan televizyon kanallarına ayar veren bir Başbakan var. İnterneti yasaklayan bir Başbakan var. Demokrasiyi salt kendi çıkarları doğrultusunda işleten bir Başbakan var. Kendi iktidarını eleştirenleri hainlikle suçlayan Başbakan var. Yani Başbakanımızda yok yok. Ne ararsanız var. Daha ne diyeyim?
Başbakan, yolsuzluk ve rüşvet skandalının ardından Ergenekon ve Balyoz Davalarından yargılanan yurtseverler adına adımlar atmaya başlamıştı. Biz de sandık ki, Başbakan demokrasi adına adımlar atıyor. Ancak hiç de öyle olmadığı kısa zaman içinde anlaşıldı. Aslında Başbakan demokrasi adı altında bugün paralel devlet olarak tanımladığı ve 12 Eylül 2010 Anayasa Halk Oylaması sonucunda yargıyı teslim ettiği Cemaate karşı adım atıyormuş. Bunun için yeri geldiği zaman bir zamanlar kaset skandalı ile dalga geçtiği eski Cumhuriyet halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’a sahip çıkıyor. Bir zamanlar yine Balyoz Davası ile dağıttığı Türk Ordusuna sahip çıkıyor. Yine bir zamanlar Ergenekon Davasına kılıf uydurma adına yasal olmayan dinlemeleri eleştiriyor. Yargıyı, günah çıkarırcasına Cemaate teslim etmelerinin yanlış olduğu özeleştirisini yapıyor. İşte tüm bu gelişmeler Başbakan’ın yerel seçimlere doğru yolsuzluk ve rüşvet skandalını üzerinden atmak için attığı adımlardır. Yoksa şimdi Cemaat 17 Aralık operasyonunu yapmamış olsaydı Başbakan’ın özeleştiri filan yaptığı yoktu. Emniyet Teşkilatı aynı yerinde görevine devam ediyor olacaktı. Ergenekon ve Balyoz savcıları kaldıkları yerden görevlerine devam ediyor olacaklardı. Paralel Devlet filan olmayacaktı. Belki de Fethullah Gülen Hoca yine eskiden olduğu gibi yerel seçimlerde de AKP’yi desteklemek için ölüleri bile uyandırmak için fetva veriyor olacaktı.
Başbakan şimdi Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırmak için de adım attı. Biliyorsunuz daha önce bu mahkemeler zaten kaldırılmıştı ancak devam eden Ergenekon ve Balyoz Davaları bu mahkemelerce sonuçlandırılmasına karara verildiği için görevleri uzatılmıştı. Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması gündeme gelince ben de sandım ki bu gelişme Ergenekon ve Balyoz Davalarını da etkileyecek. Ancak Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmasının Ergenekon ve Balyoz Davalarını etkilemeyeceğini çiçeği burnunda Adalet Bakanımızdan öğrenince gerçeği anladım. Bu durum Başbakan’ın 17 Aralık Operasyonunu şaşkınlığını üzerinden atmış olduğu anlamına geliyor. Yoksa Başbakan haksız yere düzmece planlar ile içeri atılan emekli ve muvazzaf komutanların ve yurtsever aydınların mağduriyetini düşünecek değil ya. Geldiğimiz noktada Başbakan yargıyı ve polisleri dağıtarak bu noktada kendini temize çıkarmanın önünü açmış oldu. Ancak yine de Başbakan açısından tehlikenin henüz geçmiş olduğunu sanmıyorum. Zira görev yerleri defalarca değiştirilen polislerin bu aşamada boş duracağını hiç sanmıyorum. Oradan oraya sürülmek elbette kolay değil. Şimdi burada bir soru sorayım. Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması Ergenekon ve Balyoz Davalarını etkilemeyecekse neden böyle bir girişim yapıldı? Yanıt vereyim. Birincisi AB üyeliği için bu adımın atılması gerekiyordu. İkincisi ise Ergenekon ve Balyoz Davalarından sonra bu mahkemelere ihtiyacın kalmamasıdır. Üçüncüsü ise Cemaati’n elinde olan mahkemelerin işlevsiz hale getirilme çalışmasıdır.
Başbakan’ın attığı diğer bir adım ise uzun tutukluluk sürelerinin 10 yıldan 5 yıla indirilmesi oldu. Atılmış olan bu adımın da Ergenekon ve Balyoz Davalarını kapsamayacağı ortaya çıktı. Dolayısıyla atılmış olan bu adım da sözde AB üyeliği adına atılmış olmalı. Zaten bugünden sonra Ergenekon ve Balyoz benzeri dava açılmayacağına göre 10 yıl gibi uzun tutukluluk süreleri bu işlevini tamamlamış olduğundan indirime gidilmiş olmalı. Dolayısıyla AB üyesi ülkelerinin uzun tutukluluk süreleri ile ilgili hassasiyetlerine yanıt verilmiş oldu.
Başbakan’ın yargı paketinde bulunan diğer adımı ise Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanların bundan böyle Ağır Ceza Mahkemeleri yerine Yüce Divan da yargılanmasının önünün açmasıdır. Zaten doğrusu da buydu ancak Büyük Ortadoğu Projesinin uygulanabilmesi için vatansever ve yurtsever komutanların esir alınması gerekiyordu. Bu yüzden 25.Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları için hukuk katledilerek Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmaları sağlandı. Şimdi ise Başbakan kendi inisiyatifine giren Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet komutanlarının korumaya alıyor. İnsan bunca gelişmelerden sonra bir an için acaba ne zaman insafa gelirler diye düşünesi geliyor ama içlerindeki düşmanlık dışarıya vurdukça bütün umutlar sönüyor. Sağlığı yerinde olan yurtseverler elbet bir gün o zindanlardan çıkacaklar. Buna şüphe yok. Ancak Fatih Hilmioğlu için acil adalet lazım, acil tahliye lazım. 12.02.2014
SAİT BALCI