CAATSA YAPTIRIMLARI
Bildiğiniz üzere ABD Senatosu savunma bütçesine 740 milyar dolar ayıran ve Ulusal Savunma Bütçesini ve ülkemize yönelik CAATSA yaptırımlarını 13 oya karşılık 84 oyla kabul etmişti. Trump söz konusu bu yaptırımı veto edeceğini söylüyor ama veto etse de değişen bir şey olmayacak. Çünkü tasarı Senato’dan yine 3’te 2 çoğunlukla geçerse Trump’ın ikinci bir veto hakkı bulunmuyor Böylelikle yaptırımlar devreye girmiş olacak.
Gelinen nokta itibarıyla Rusya’dan S – 400 Hava Savunma Sistemi almamızdan kaynaklanan CAATSA yaptırımları ülkemizin önüne kondu. Ancak yine de bir açık kapı bırakıldı. Eğer, S – 400 Hava Savunma Sistemini çalıştırmayarak ortadan kaldırdığımız takdirde ve bir daha Rusya’dan bu sistemi edinmediğimiz takdirde bu yaptırımlar uygulanmayabilecek. Ancak ABD’nin Suriye’de üstlendiğimiz rol itibarıyla ülkemize karşı tutumu hiçbir zaman değişmeyecek. Çünkü ABD S – 400 Füze Savunma Sistemini bahane ederek ülkemizin dış siyasetini değiştirmek istiyor. Asıl amacı da zaten budur. Çünkü Ülkemizin uygulamakta olduğu bugünkü dış siyaseti ABD’nin Ortadoğu’da uygulamakta olduğu siyaset ile örtüşmüyor. ABD her halükarda ülkemizin kendi amaç ve projelerine imkân sağlayacak pozisyonda olmamızı istiyor. Asıl sorun da zaten buradan kaynaklanıyor.
Konuyu ABD’nin Ortadoğu Projesini analiz etmeden anlayamayız. Her şey ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi, sonradan değişen adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ( GOKAP ) ile ilgilidir.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin Amaçları:
1. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da bulunan zengin maden, petrol ve doğalgaz kaynaklarını ele geçirmek,
2. Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika Bölgelerinde bulunan devletleri kontrol altına almak ve yeniden şekillendirmek,
3. İsrail’in güvenliğini sağlamak,
4. Bölgede yeni bir devlet kurmaktır.
ABD bu amaçlar ile Büyük Ortadoğu Projesini başlattı. Proje bu dönemlerde aksamasına rağmen halen daha devam ediyor. Hatırlanır ise bu proje kapsamında ülkemiz ile daha evvel de ikili ilişkiler gerginleşmişti. Hatırlayalım. Irak’ın işgali ülkemiz toprakları üzerinden yapılacak operasyonlar ile gerçekleştirilecekti. O dönemde de AKP iktidarı vardı. Ve bu işgal için TBMM’den geçirilecek olan 1 Mart Tezkeresi ile başlayacaktı. Ancak dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal TBMM’de yapmış olduğu etkili bir konuşma ile bu tezkere TBMM’de kabul edilmemişti. ABD ile o dönem de ikili ilişkilerimiz gerginleşmişti. Çünkü ülkemiz o dönem de ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Irak’ın ülkemiz üzerinden işgal edilmesine geçit vermemişti.
Şimdi geldiğimiz nokta itibarıyla ülkemizin konumu yine Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulanmasına engel oluşturuyor. Yani iktidar partisi dün ABD’nin Irak’ın işgali için bütün imkânlarını seferber ederek bu projenin hayata geçmesi için mücadele ederken bugün ise Suriye politikası ile istemeyerek de olsa bu projenin uygulanmasına engel teşkil ediyor. Asıl sorun da zaten budur. Yani ABD söz konusu projeyi hayata geçirmek için iktidara taşımış olduğu AKP ile şimdi kendisi sorun yaşıyor. Kuşkusuz burada önemli bir ayrıntının altını çizmekte fayda var. ABD’nin 2003 yılında Cumhuriyet Halk Partisi ile yaşamış olduğu sorun bugün yaşamış olduğu sorun ile aynı değildir. O dönemde de muhalefette olan Cumhuriyet Halk Partisi Büyük Ortadoğu projesine karşıydı ve bu sebeple tezkerenin meclisten geçmemesi için mücadele etmişti. Ancak AKP iktidarının bugün ABD ile sorun yaşaması Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgili değildir. Yani AKP halen daha Büyük Ortadoğu Projesine karşı değil ancak AKP Rusya ve Suriye’nin verdiği izin ile Suriye topraklarında Sünni bir devlet kurmak istiyor. Bu sebeple Suriye’de bulunuyor. Dolayısıyla güney sınırımızda PKK’nın yapılanmasına karşı çıkıyor. Bu durum hiç kuşkusuz ülkemizin güney sınırının güvenliği açısından son derece olumlu bir girişimdir. Ancak ülkemizin güney sınırının güvenliği meşru Suriye Devleti ile güç birliği yapılarak sağlanmalıdır. Ancak AKP iktidarı Suriye’de Sünni bir devlet kurma hayali yüzünde meşru Suriye Devleti ile irtibatta bulunmuyor.
Geldiğimiz nokta itibarıyla Suriye’de bulunma durumumuz ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesine engel teşkil ediyor. ABD zaten daha evvel ülkemizin Suriye’ye girme isteğini kabul etmemişti. Suriye toprakları üzerinde güvenli bölge kurma girişimini de kabul etmemişti. Bunun üzerine Rusya ve meşru Suriye Devletinin izni ile Suriye’ye Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtını düzenleyerek Suriye’ye girmiştik.
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesini istediği gibi devam ettirememesinin önünde elbette başka nedenler de vardır ancak iktidar partisinin ortaya koyduğu siyaset bu projenin uygulanmasının önünde bulunan engellerden birisidir. ABD zaten bu sebeplerden dolayı uzun zamandır ülkemizi kıskaca almaya çalışıyordu. Eline bir koz geçirmeye çalışıyordu. Bu sebeple yaptırımlara zaten F – 35’leri ülkemize teslim etmeyerek başlamıştı. Ancak bu yaptırım yeterli değildi. Çünkü bu yaptırım CAATSA yaptırım kapsamına girmiyordu. Bu yaptırım sadece ve sadece ülkemizi Kıbrıs Barış Harekâtında olduğu gibi silahsız bırakmak suretiyle güçsüz kılmaktı. Ancak Rusya ile yapılan anlaşma gereği S – 400 Füze Savunma Sistemini almamız CAATSA yaptırımlarının uygulanmasına olanak sağladı. Böylelikle ABD ülkemizi biraz daha köşeye sıkıştırmış oldu. Bu durum ABD’nin söz konusu yaptırımların ortadan kalkması için öne sürdüğü nedenlerden de bellidir.
Gelinen durum itibariyle bu kısırdöngüden çıkmanın tek yolu, Rusya ve İran ile yürütülen Astana Sürecine geri dönmektir. Dün Irak’ın arkasında kimse yoktu ve Irak parçalandı. Keza yine Libya’nın arkasında kimse yoktu ve Libya’da parçalandı. Suriye halen ayakta ise arkasında Rusya’nın olmasıdır. Peki, bugün bizim arkamızda kim var? Katar bizi ABD’ye karşı koruyabilir mi? Şu bir gerçek ki, ABD’nin karşısında tek başınıza kaldığınız zaman sizi alır götürür. Ancak gerek bölge komşularınız ile gerekse gelişmiş ülkeler ile yaptığınız bir güç birliği var ise ayakta kalırsınız. Bugün geldiğimiz nokta da AB ülkeleri ile de sağlıklı bir ilişkimiz yok. Onlar da Doğu Akdeniz meselesi yüzünden bize yaptırım uygulamak istiyorlar. Uygulamak istedikleri yaptırımları şimdilik Mart ayına ertelediler ama bu durum onlarla ilişkilerimizi düzelttiğimiz anlamına gelmez.
Peki, bölge ülkeleri ile güç birliği yapabiliyor muyuz? Elbette hayır. Sünni bir devletçik kurma fikrinden dolayı Suriye ile asla iyi değiliz. Keza İran ve Irak ile de ilişkileriz verimli değil. Rusya ile Libya konusu sebebiyle bir türlü Astana sürecine geri dönemedik. Bu durumda ABD’nin karşısında tamamen korunaksızız. Hiçbir dayanağımız yok. Bölge üzerinde tamamen yalnız durumdayız. Böyle bir ortamda ABD’nin yaptırımları karşısında ayakta kalamayız.
Bir ihtimal daha var. O da, S 400’leri söküp atmaktır. Ancak yaptırımların ortadan kalkması için S – 400’lerden vazgeçme fikri ABD’nin yaptırımlarının sonunu getirmez. Belki geçici olarak yaptırımları kaldırabilirler ancak Suriye’den çıkmadığımız sürece ve ABD’nin her istediğini yerine getirmedikten sonra bu yaptırımların sonu gelmez. Bu aşamadan sonra ABD’nin her istediğini yerine getirmeye çalışır isek zaten bugüne kadar ortaya koymuş olduğumuz politikalarında sonu gelmiş olur. Her şeyden önemlisi de artık sıra bize de gelmiş olur. O saatten sonra ağzınız ile kuş da tutsanız nafiledir. 14.12.2020