Makaleler

BAŞBAKAN’IN SON KOZLARI

sait-balci
Hiç bir şey artık eskisi gibi değil. Bütün kurum ve kuruluşlar siyasi iktidarın yörüngesine girmiş de olsa, yargı topyekûn ele geçirilmiş de olsa, sivil toplum örgütleri üzerinde yoğun baskılar da kurulmuş olsa, görsel ve yazılı medya hizaya getirilmiş de olsa, gazeteciler, akademisyenler, yazarlar Silivri zindanlarına tıkılmış da olsa ve Türk ordusu topyekûn dağıtılmış da olsa hiç bir şey artık eskisi gibi değil. Ne dış siyasette itibar kaldı ne de iç siyasette.10 yılda tüm krediler tüketildi. Ortada ise kala kala uzatmaların oynandığı bir maç kaldı. Peki, nereye kadar? İşte orası tam net değil ancak iplerin tamamen koptuğu ana kadar diyebilirim. Ancak uzun sürmeyeceği kesin.
Her şey Büyük Ortadoğu Projesi ile başlamıştı. Başbakan o zamanlarda ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları için en iyi tercihti. Bu tercih planlı ve programlı olarak iktidara taşındı ve öngörülen proje uygulamaya konuldu. Projeye ‘’Arap Baharları’’ adı verildi. Arap Baharı, Irak’tan başlayıp İran ve en son bizde uygulanmak işleme konuldu. Proje, Irak, Mısır, Tunus ve Libya’da başarı ile gerçekleştirildi. Arap Baharlarının Suriye ayağı ise ülkemize havale edilmişti. Ancak sıra Suriye’ye gelince tüm planlar alt üst oldu. Rusya ile Çin, Suriye’de Arap Baharının uygulanmasına müsaade etmedi. Bu ikili gerek Birleşmiş Milletler nezdinde gerekse Irak ve İran ile işbirliği yaparak Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı teröristlere teslim etmediler. Başlangıçta Rusya ile Çin’in Suriye konusunda alacağı pozisyonu sağlıklı değerlendiremeyen Dışişleri Bakanı ile Başbakan hayal kırıklığına uğradı. Beşar Esad’ın üzerine ne kadar terörist saldılarsa da Esad düşmedi. Hatta Esad günden güne de daha da güçlendi ve ilk etapta kaybettiği önemli yerleri teröristlerden geri aldı. Hal böyle olunca ABD, ülkemizden Suriye’nin komutasını geri aldı. İşte bu başarısızlık sonun başlangıcı oldu. Bu dönemden sonra ABD her ne kadar ülkemiz ile olan diyaloğu devam ettirmişse de sürecin bundan sonraki aşamalarından Başbakan ile Dışişleri Bakanı’nı dışladı.

Başbakan sonraki dönemde her ne kadar ABD ile oluşan buzları çözmeye çalışmışsa da bu konuda başarılı olamadı. Hatta en son Beyaz Saray’da Obama ile gerçekleşen buluşma tam bir fiyaskoya dönüştü. Başbakan bu buluşmaya Esad’ın kimyasal silah kullandığına yönelik güçlü iddialarla gitmişti. Ancak Obama Başbakan’ın iddialarını yeterli bulmamış olacak ki Suriye’ye müdahale konusunda herhangi bir adım atmadı. Hatta Obama bu buluşmada Esad’a yapılması düşünülen saldırı yerine Rusya ile diyaloğu tercih etti. Başbakan böylelikle büyük umutlar içinde gitmiş olduğu ABD seferinden de eli boş döndü.

Başbakan üçüncü şoku Gezi olaylarında yaşadı. Gezi Parkı eylemleri kısa bir süre içinde tüm yurda sıçradı. Polisin kullanmış olduğu orantısız güç ile birçok yurttaşımız yaralandı. Yine polisin uyguladığı şiddet ile Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Mustafa Sarı, İrfan Tuna, Ali İsmail Korkmaz öldüler. Başbakan, Gezi olayları devam ederken aniden Fas’a, Tunus’a ve Cezayir’e gitti. Bu ziyaretler Başbakan’ın ABD gezisi sonrası yaptığı ilk yurt dışı gezileriydi. Ancak Başbakan bu gezilerde istediği havayı yine yaratamadı. Ayrıca Başbakan buralarda Devlet Başkanlığı nezdinde de kabul edilmedi. Bu durum hiç kuşkusuz Başbakan için alışageldik bir durum değildi. Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanlığı sıfatı bile, Başbakan’ı Devlet Başkanlığı nezdinde kabul görmesini sağlamadı. Yaşanan bu gelişmeler Başbakan’ın açıkça Büyük Ortadoğu projesinden dışlandığının göstergesiydi.

Başbakan bir taraftan Suriye’de Esad rejimini devirmenin çarelerini ararken Mısır’da Mursi’yi kaybetti. Mısır halkı uzun bir aradan sonra ülkeyi yönetemeyen Mursi için tekrar Tahrir meydanlarına çıkmıştı. Uzun protestolar karşısında ABD ile birlikte hareket eden Mısır Ordusu, Mursi’ye demokratikleşme için süre vermiş ancak Mursi’den herhangi bir adım gelmeyince ülke yönetimine el koymuştu. Başbakan ilk etapta Mursi’nin devrilmesine sert tepki göstermişse de sonraki günler durumu kabul etmek zorunda kaldı. Çünkü Mursi’yi Ordu ile birlikte ABD görevden almıştı. Yani ABD Mısır’da yaşanmış olan Arap Baharını bu şekilde revize etmiş oldu. Tabi ki bu gelişmeler Büyük Ortadoğu Projesinden dışlanan Başbakan’ın bilgisi dışında gelişiyordu.

21 Ağustos’ta Suriye’de düzenlenen kimyasal saldırı ise ABD’nin Suriye politikasında önemli değişikliklere gitmesine neden oldu. Bu saldırının Suriye ordusu tarafından mı yoksa terörist gruplar mı tarafından mı düzenlendiği bile belli olmadan yapılan kimyasal saldırı Esad’a yıkılmak istendi. Bölgeye giden Birleşmiş Milletler Heyeti kimyasal silahların kullanıldığını ancak kimlerin kullanmış olduğunu tespit edemedi. Daha doğrusu Birleşmiş Milletler heyeti yapılan baskılar neticesinde kimyasalı kimlerin kullandığını açıklayamadı. Bu aşamada gerek Suriye Devlet Başkanı gerekse Rusya Devlet Başkanı kullanılmış olan kimyasal silahları terörist grupların kullandığını ispatlamalarına rağmen ABD ve onun müttefiki olan devletler kendi üretmiş oldukları yalanı piyasaya sürmeye devam ettiler. Başbakan bu kargaşa içinde Suriye’ye olası bir müdahale için her türlü koalisyonun içinde yer alabileceklerini söylemesine rağmen bu söylem, ABD tarafından kabul görmedi. Başbakan bu hamle ile bir kez daha ABD ile uzlaşmayı denedi ancak başarılı olamadı.

Başbakan, Rusya’da düzenlenen G 20 zirvesinde ABD ve Rusya ile bölge politikalarında tekrar eskisi gibi söz sahibi olabilmenin yollarını aradı ancak bu konuda da başarılı olmadı. Gerek Obama gerekse Putin, Başbakan’a randevu vermediler. Hatta bir ara Başbakan ayaküstü Putin ile görüşme yapmak istedi ancak bu girişimde fiyasko ile sonuçlandı. G 20 zirvesinden umduğunu bulamayan Başbakan soluğu Olimpiyat oyunlarının oylanacağı Buenos Aires’te aldı. Buenos Aires’te alınacak olimpiyat oyunlarının ev sahipliği Başbakan’ı girmiş olduğu çıkmazdan belki kurtarabilecekti ama bu hayal de boşa çıktı.

İşte tüm bu gelişmeler Başbakan’ın tüm kredilerini tükettiğini gösteriyor. Bu gelişmelerin üstüne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de eklememiz gerekiyor. Biliyorsunuz Başbakan daha önce Gül’ün önünü kesmek için bir yasa çıkartmıştı. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi de çıkarılmış olan bu yasayı Anayasa Mahkemesine götürmüş, yüksek mahkeme de bu yasayı iptal etmişti. Bu gelişmeler üzerine Cemaat destekli Gül tekrar siyasi arenada varlığını hissettirmeye başladı. Bu süreçte gerek medya üzerinden gerekse bürokrasi üzerinden iktidar cemaat iç savaşı başladı. Halen bu iç savaş sona ermiş de değil. Cumhurbaşkanı Gül, gittiği ABD gezisi ile kendini iyice hissettirdi. Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında yaptığı konuşmayla da son noktayı koydu.

Başbakan ise bu gelişmeler karşısında büyük umutlarla açıkladığı demokratikleşme paketi ile yeniden atağa kalkmışsa da söz konusu paketi ne BDP’ye, ne MHP’ye ne de CHP’ye beğendirebildi. Atalarımız ‘’çıkmayan candan ümit kesilmez’’ demişler ya işte Başbakan’ın durumu da şimdi o hesap. 04.10.2013

SAİT BALCI

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Menu Title