BALYOZ SİL BAŞTAN
Balyoz Davası dün yeniden başladı. Eski Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Eski Kara Kuvvetleri Başkanı Aytaç Yalman’da tanık sıfatları ile ifade verdiler. Hatırlarsanız bundan önceki mahkeme Hilmi Özkök ile Aytaç Yalman’ın tanıklarını kabul etmemişti. Şimdiki mahkemenin bu tanıkları dinlemesi, davanın önceki mahkemeye oranla daha adil olacağını varsayabiliriz. Ancak yine de peşin hükümlü olmamak lazım. Ne de olsa burası Türkiye. Her an her şey olabilir. Bir bakarsınız yeni tutuklamalar başlamış. Soner Yalçın’da bu amaçla gözaltına alınmamış mıydı?
Şimdi isterseniz Balyoz ’da biraz gerilere gidelim. Cemaat ve AKP işbirliğinin meyvesini verdiği günlere dönelim. Biliyorsunuz o dönemlerde kavgalı değillerdi. Yedikleri içtikleri de ayrı gitmiyordu. Cemaat ne istediyse Erdoğan’da veriyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse her ikisi de ülkede tam bir hukuk terörü estirmişlerdi. Hırsızlardan ve tecavüzcülerden de gizli tanık yapmışlardı. Hiç kuşkusuz ‘’Gizli Tanıklık’’ Avrupalı ülkelerde de var. Ancak uygulama açısından bizim ülke ile arasında dağlar kadar fark var. Örneğin Avrupalı ülkelerdeki gizli tanıklar olayla yakından ilişkililer ve toplumda itibarı ve güvenirliği olan kimselerden seçiliyor. Fakat demokrasisi çok ilerlemiş olan bizim ülkemizde ise olayla yakından uzaktan alakası olmayan insanlardan seçilmişlerdi. Aynı zamanda da bırakın toplumda güvenilir olmalarını, bu değerlerin tam aksine hırsızlardan ve tecavüzcülerden gizli tanık yapılmıştı. Daha sonra anlaşıldığı üzere, mahkeme hırsızlıktan ve tecavüzden hüküm giymiş toplumun yüzkaralarını salıverilme karşılığında gizli tanık yapmışlardı.
Balyoz ve Ergenekon Davalarının başlangıcı ise bir tekne gezisinde başlamıştı. Emniyet, savcı ve hâkimden oluşan üçlü deniz sefası içinde planlama yaptılar. Askerlere düzenleyecekleri kumpası gözden geçirdiler. Memleketin arazilerine sonradan bulunması için gömülen silahlar gözden geçirildi. Türk ordusunun kozmik odasından çalınan savaş tatbik planlarını ‘’Darbe yapacaklardı’’ savı ile iddianameye koyuldu. Bu davalara bakacak olan savcıları ve hâkimleri korumak için özel olarak yasa çıkardılar. Yani bu davayı yürüten hâkim ve savcılara ilerde dava açılmasının önünü kapadılar. Dolayısıyla bu davadan mağdur olanlar ancak devlete karşı dava açılabilecekti. Gerçi daha henüz o aşamaya gelmedik ama halen daha hak ihlali yüzünden bu davaya bakan hâkim ve savcılara karşı dava açılamıyor. Eğer Balyoz Davası eskiye oranla daha adil olacaksa mutlaka eski hâkim ve savcıların yargılanmalarının da önünün açılması gerekir. Çünkü bu davalarda bilerek hatalı karar veren hâkimlerin kusuru devlete yüklenemez. Devlet Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görülen davaların muhatabıdır ancak ülkemiz içinde görülen davaların muhatabı olamaz.
Adil yargılanma her Türk vatandaşının hakkıdır. Bağımsız mahkemeler de vatandaşına bu hakkı sağlamalıdır. Ancak yargı bugün tamamen iktidar partisinin egemenliği altında olduğundan adil yargılama mümkün olamamaktadır. Bu yüzden halen daha başta da söylediğim gibi Balyoz Davasının adil bir şekilde görüleceğinden şüpheliyim. Keşke yargı bağımsız ve tarafsız olsaydı. Keşke insanlar hak ve hukuk çerçevesi içinde adilce yargılanabilseydiler. Fakat günümüz koşullarında bu öngörü maalesef mümkün değil. Ancak her şeye rağmen yine de söz konusu davanın adil yargılanma adına yeniden başlaması olumlu. Yarın tekrar görüşene dek esen kalın. 04.11.2014