TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÜRECİ
Her şey 31.03.2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerinin sonuçlanmasından sonra başladı. Çünkü yerel seçimleri Cumhuriyet Halk Partisi %37,76 oy oranıyla kazanırken iktidar partisi AKP %35,48 oy oranında kalmıştı. Ekrem İmamoğlu ’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını %51,14 oy oranıyla kazanırken rakibi Murat Kurum %39,59 oy oranında kalmıştı.
31.03.2024 tarihinde yapılan yerel seçimi Cumhuriyet Halk Partisi’nin kazanması iktidar partisine o kadar koymamıştı ancak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı Ekrem İmamoğlu’nun tekrar kazanması çok koydu. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nin 05.11.2023 tarihinde yapılan 38. Olağan Genel Kurulu’nda Özgür Özel genel başkan seçilmişti. Özgür Özel’in genel başkan seçilmesi demek Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının önünün açılması demekti. Eğer 38. kurultayı Kemal Kılıçdaroğlu kazanmış olsaydı Cumhuriyet Halk Partisi hem yerel seçimlerden galip çıkamayacak hem de Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olamayacaktı. Çünkü Kılıçdaroğlu İmamoğlu’nun kendisinin önüne geçmesini istemiyordu.
İmamoğlu’nu Kılıçdaroğlu’da İstemiyordu
Kılıçdaroğlu’na göre Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi sorun değildi ancak İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesi onun için büyük bir sorun olurdu. Kılıçdaroğlu’na göre İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak kalmalıydı. Kılıçdaroğlu esasen zaten İmamoğlu’nu İstanbul’u kazanmak için aday göstermişti. Ancak Ekrem İmamoğlu salt İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile yetinmedi. Kılıçdaroğlu için sorun da zaten buydu. Kılıçdaroğlu İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı olmasını kaldıramazdı. Esasen Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı olması Kılıçdaroğlu’nun siyaseten bitmesi anlamına gelirdi.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 05.11.2023 tarihinde yapılan 38. Olağan Kurultayını Özgür Özel’in kazanması hem Kılıçdaroğlu’nun hem de iktidar partisinin planlarının alt üst olmasına neden oldu. Cumhuriyet Halk Partisi’nde meydana gelen değişim yerel seçimlere de yansıdı. Bu gelişmelerin üzerine Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı aday adayı olması Cumhur İttifakında birtakım önlemlerin alınmasını zorunlu kıldı. Kılıçdaroğlu siyaseten bitmişti ama Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisinin de siyaseten bitmesini kabul edemezdi. Esasen İmamoğlu Cumhurbaşkanı Aday adayı olmamış olsaydı Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından herhangi bir sorun olmayacaktı.
Normalleşme Süreci Özgür Özel’i Dolduruşa Getirme Süreciydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Özgür Özel’i Ekrem İmamoğlu karşısında dolduruşa getirmek için Normalleşme Sürecini başlattı. Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu nasıl Cumhurbaşkanlığı adaylığı için dolduruşa getirmiş ise Özel’i de aynı şekilde dolduruşa getirmek suretiyle bir süreç başlattı. Özgür Özel’de ilk etapta bu sürece balıklama atladı. Ancak Özgür Özel kısa bir süre içinde kendisini topladı ve AKP’ye karşı muhalefet sürecine girdi. Özgür Özel’in normalleşme sürecinden çıkması ise Cumhur İttifakını yeni bir sürece itti. Bu sürecin adı ‘’Terörsüz Türkiye’’ süreci oldu. Esasen Terörsüz Türkiye sürecinin gerçek amacı 2028 yılında veya daha erken yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimini bu süreç sayesinde kazanmaktır. Yoksa Terörsüz Türkiye süreci salt terörü bitirmek için düşünülmüş olsaydı terörün kol gezdiği sıralarda onlarca güvenlik görevlilerimiz ve masum vatandaşlarımız şehir edilirken faaliyete geçirilirdi.
Terörsüz Türkiye Süreci Erdoğan’ın Önünün Açılması İçin Planlandı
Şurası bir gerçek ki, Terörsüz Türkiye süreci 2028 yılında veya daha erken yapılacak bir erken seçimi kazanmak için başlatıldı. Bu sürecin iki ayağı vardır. Bunlardan birisi Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını önlemek ve DEM Parti ile yeni Anayasa yapmak ve DEM Partiyi Cumhur İttifakına çekmektir. Bu amaç doğrultusunda ortaklardan ilk işe başlayan MHP oldu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli işe TBMM’nin açılışında 01.10.2024 tarihinde DEM Partililerin elini sıkmayla başladı. Bahçeli sonrasında 15.10.2024 tarihinde PKK Terör Örgütünün elebaşısı Abdullah Öcalan’ın TBMM’ye gelerek PKK’yı fesih ettiğine yönelik konuşmasını istedi.
PKK Terör Örgütü hiç kukusuz kendisini feshederse, silahları bırakırsa olumlu bir gelişme olur. Bu durumdan hiç kimse rahatsız olmaz. Ancak PKK Terör Örgütü’ne kendisini feshetmesi ve silahları bırakması karşılığında hangi vaadin verildiği veya verileceği önemlidir. Çünkü Türk Ordusu PKK Terör Örgütü’ne yenilmedi ve teslim olmadı. Dahası PKK Terör Örgütü Türk Silahlı kuvvetlerinin son yıllarda yapmış olduğu askeri harekatlar nedeniyle güç kaybetti. Bu askeri harekatlar devam etmesi halinde tamamen bitme noktasına gelecekti. Dolayısıyla PKK Terör Örgütü kendisi feshetme sürecine doğru zaten gidiyordu. Terörsüz Türkiye süreci işte böyle bir ortamda başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2028 yılında veya daha erken yapılacak bir erken seçimde yasal olarak Cumhurbaşkanı adayı olma hakkı olmuş olsaydı ve bu seçimi kazanabilecek bir güçte olmuş olsaydı Terörsüz Türkiye Süreci başlamayacaktı.
Bahçeli DEM Parti’yi Kafaya Alma, Erdoğan’da İmamoğlu’nun Adaylığını Önleme Görevi Aldı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Terörsüz Türkiye Süreci kapsamında PKK Terör Örgütü’nün kendisini fesih ve silahları bırakmaları karşılığında Abdullah Öcalan’a umut hakkı verilmesini dile getirirken Erdoğan’da Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı Adayı olamaması için harekete geçti. Bu sebeple 18.03.2025 tarihinde Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edildi. 23.03.2025 tarihinde de aralarında Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu İstanbul Büyükşehir Belediyesine karşı soruşturma başlatıldı. Bu kapsamda Ekrem İmamoğlu dahil aralarında Medya A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun, İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Buğra Gökce, İmamoğlu İnşaat Genel Müdürü Tuncay Yılmaz ve İBB Kültür A.Ş. Genel Müdürü Murat Abbas’ın da olduğu yirmi kişi tutuklandı. Böylelikle bir yandan Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal ettirilerek Cumhurbaşkanlığı adaylığının önü kesilmiş oldu, diğer yandan da meydanlarda hakkını aramasının önüne geçmek içinde tutuklandı. Diğer yandan da başlattıkları yeni süreç kapsamında dünden razı DEM Partiyi Cumhur İttifakına bağladılar.
AKP önceki dönemlerde iktidarını ya DEM Partinin önceki versiyonları ile ya da MHP ile ortak hareket ederek sürdürüyordu. Artık salt DEM veya MHP ile yapılan iş birliği seçim kazanmayı sağlamıyor. Bu sebeple bundan böyle hem DEM Parti hem de MHP ile ortak hareket etmek zorunda kaldılar. Yeni başlayan bu sürece AKP seçmeninin pek rahatsız olacağını sanmıyorum ama DEM parti seçmeni ile MHP seçmeni bu birliktelikten nasıl etkileneceğini ileriki günlerde göreceğiz. DEM Parti seçmeni belediyelere atanan kayyumlara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünün açılmasına onay verip vermeyeceğini göreceğiz.
DEM Parti Artık Muhalefet Partisi Değil
DEM Parti muhalefet partisi konumunu sürdürmüş olsaydı kazanmış olduğu belediyelere atanan kayyumlara rağmen İktidar partisi ile Terörsüz Türkiye sürecine girmezdi. Çünkü Terörsüz Türkiye süreci ile ima edilen durum PKK Terör Örgütünden başkası değil. DEM parti her ne kadar PKK ile bir bağımız yok dese de bu terör örgütünün elebaşları ile düzenli görüşmeler yaptıkları biliniyor. Esasen DEM Partinin belediyelerine terörle aralarına bir mesafe koymadıkları ve terör örgütüne yardım ve yatakçılık yaptıkları savı ile kayyum atanıyor. Yani AKP iktidarı DEM Parti belediye başkanlarını hem PKK Terör Örgütü ile iş birliği yaptığından dolayı görevden alıyor hem de bu partinin yetkililerine PKK Terör Örgütü ile arabuluculuk yaptırıyor. Yani iktidar partisi bir yandan DEM Partinin belediye başkanlarını PKK Terör Örgütü ile iltisaklı oldukları varsayımıyla görevden alıyor öte yandan da bu partinin ileri gelenlerini PKK Terör Örgütü ile kendi amaçları doğrultusunda görüştürüyor. Abdullah Öcalan ile görüştürüyor. Abdullah Öcalan’dan PKK Terör Örgütü’ne mektup alıp verdiriyor. Açıkçası DEM Partilileri istedikleri gibi kullanıyorlar. DEM Parti muhalefet partisi olsaydı kendisini bu derece kullandırmazdı.
Burada açıklığa kavuşturulması gereken bir durum var o da, PKK Terör Örgütü DEM Partililerce terör örgütü kapsamında ise DEM Parti devlet adına çalışıyor demektir. Eğer PKK Terör Örgütü DEM Parti açısından terör örgütü kapsamında değilse burada bir sorun var demektir. Yani DEM Parti ikili oynuyor demektir. Bu anlamda DEM Parti de iktidar partisini PKK Terör Örgütü’nün çıkarları doğrultusunda kullanıyor demektir. DEM Parti PKK Terör Örgütü’nü ülkenin çıkarları adına kullanıyor ise sorun yoktur. Ancak DEM Parti PKK Terör Örgütü’nün çıkarları adına devleti kullanıyorsa bu durum kabul edilemez.
Terörsüz Türkiye sürecinin Türk Milletinin süreci olmadığı terörist başı Abdullah Öcalan’a sanki bir bilge gibi yaklaşıldığından belli oluyor. Oysaki PKK Terör Örgütü ülke toprakları içinde bitme noktasına gelmiş bir örgüttür. Dolayısıyla bu terör örgütü ile müzakere yerine mücadeleye devam etmek gerekirdi. Eğer Terörsüz Türkiye süreci kapsamında bu örgütün Suriye, Irak, İran ve Avrupa yapılanmaları da kendilerini feshedecekler ve silah bırakacaklar ise bu sürece ihtiyaç duyulmuş olabilirdi. Ancak bugün böyle bir durum söz konusu değildir. Bu durum gerek Abdullah Öcalan’ın PKK’ya 28.10.2024 tarihinde yazmış olduğu mektuptan gerekse PKK Terör Örgütünün 12.05.2025 tarihinde fesih kongresinde yapmış olduğu açıklamalardan net bir şekilde anlaşılıyor.
PKK Terör Örgütünün Arkasında ABD Var
PKK Terör Örgütünün Suriye ayağı bu ülkenin ordusuna katılma anlaşması imzalamasına rağmen halen daha aktiftir. Esasen PYD, YPG’nin arkasında ABD vardır. ABD bu yapılanmaları desteklediği sürece PYD ve YPG asla silah bırakmaz. YPG ile PYD’nin silah bırakmadığı bir ortamda salt PKK’nın silah bıraktığını açıklaması yeterli değildir. Arkalarında ABD olduğu sürece PKK’yı feshetmiş olmalarının da hiçbir anlamı yoktur. Yarından sonra yine yeni bir isim altında toplanabilirler. Bu sebeple bu örgütün gerçek anlamda silah bırakması için ABD’nin bu örgüte vermiş olduğu desteği çekmesi gerekir. Silah vermeyi sonlandırması gerekir. ABD ortaya böyle bir irade koymadığı sürece salt PKK’nın kendisini feshettiğini ve silah bıraktığını açıklaması hiçbir anlam ifade etmez.
PKK Henüz Silah Bırakmadı
PKK’nin kendisini feshettiğini ve silah bırakmış olduklarını sözde yapmış oldukları kongrenin deklarasyonundan anlaşılıyor ancak bu açıklama yeterli değildir. Bu konuda samimi iseler Türk Ordusuna teslim olarak ve silahlarını teslim ederek gösterebilirler. Bir ihtimal daha var o da, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kuracağı bir komisyonun gözetiminde silahları teslim edebilirler. Kendileri de bu komisyonun gözetiminde Kandil’i terk edebilirler. Bunlara ilaveten bu örgütün Irak, Suriye ve İran yapılanmaları da benzer şekilde silah bırakmaları gerekir. Bunun dışında yaptıkları açıklamanın hiçbir geçerliliği yoktur.
PKK Türkiye Cumhuriyeti’ni Hedef Alıyor
PKK Terör Örgütü yayınlamış olduğu deklarasyonda Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olan Lozan Barış Konferansını, 1924 Anayasasını hedef almaları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin soykırım ile suçlamış olmaları ise gerçek niyetlerinin barış olmadığını Türkiye Cumhuriyeti’ne meydan okumalarından belli oluyor. Esasen söz konusu terör örgütü bu açıklamaları ile salt PKK Terör Örgütünü feshettikleri diğer yapılanmalara ise dokunmadıkları belli oluyor. Buradan net bir şekilde anlaşılıyor ki, PKK Terör Örgütü kendisini feshetmemiştir. Silah bırakmamıştır. Salt terörist başı Abdullah Öcalan’ın çağrısına yanıt vermişlerdir ve bundan sonraki süreci Abdullah Öcalan’ın yönetmesini istemişlerdir. Yani silahların bırakılmasını ve örgütün dağıtılması Abdullah Öcalan’a bırakılmıştır. Abdullah Öcalan’ın sürecin devamını ise ne şekilde yürüteceği belli değildir.
Silahların bırakılması ve örgütün feshi karşılığında hangi pazarlığın yapıldığı ise henüz belli değildir. AKP iktidarı ve İmralı heyeti her ne kadar pazarlığın yapılmadığını açıklasalar da ileri günlerde yapılan anlaşma ortaya çıkacak. Yeni Anayasanın TBMM’de görüşülmeye başlamasıyla birlikte varılan mutabakat ortaya çıkacak. Şu an için belli olan ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesinin yasal olarak önünün açılmak istenmiş olmasıdır. Bunun yanında Erdoğan’ın yasal olarak önünün açılmasıyla birlikte DEM Partililerince desteklenecek olmasıdır. Bunun karşılığında DEM Partililer de yeni Anayasa kapsamında Yerel Yönetimler Özerklik Yasası ve terörist başı Abdullah Öcalan’ın umut hakkından yararlandırılması gibi beklentilerinin olacağı aşikardır. Esasen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Abdullah Öcalan’ın umut hakkından yararlandırılmasını ve TBMM çatısı altında konuşabileceğini en baştan vaat etmiştir. Abdullah Öcalan’a TBMM çatısı altında konuşma hakkı verilmesi ancak ve ancak Abdullah Öcalan’ın fiziki veya denetimli serbestliği ile mümkün olabilir. Gelinen süreç itibarıyla AKP ve MHP terörist başının serbest bırakılmasına hazırdır, ancak Türk milleti ise böyle bir kepazeliği asla kabul etmeyecektir.
DEM Parti Cumhur İttifakına Geçti
Terörsüz Türkiye süreci, yeni yapılacak Anayasa ile her koşulda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar aday olabilmesinin önünü açmaya ve tekrar seçilebilmesi için destek verilmesine hizmet etmektedir. Bu desteği hiç kuşkusuz DEM Parti verecektir. Dem Parti bu desteği yeni Anayasanın TBMM’de kabul edilmesi veya yeterli sayı bulunamaz ise referanduma götürülmesi için destek olarak verecektir. DEM Parti yeni Anayasa TBMM’de kabul edilemez ise referandum sürecinde de destek verecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önü her ne şekilde olursa olsun açılırsa son bir destek de yeniden seçilmesinin sağlanması olacaktır. Şimdiden bu planın tutup tutmayacağı belli değildir. Ancak var olan bir gerçek varsa o da AKP, MHP ve DEM Parti’nin bu plan dahilinde ortak hareket ettikleridir. DEM Parti’nin de Cumhur İttifakı ile tüm konularda olmasa da yeni Anayasa konusunda ortak hareket ettiğidir. Cumhur İttifakı ile ortak hareket eden bir siyasi parti ise Cumhur İttifakına katılmış demektir. Böylelikle daha düne kadar Cumhuriyet Halk Partisi’ni demlenmekle suçlayan AKP ile MHP’nin kendileri demlenmiş oldular. 28.05.2025