Makaleler

INTERPOL’İN ARADIĞI HAŞİMİ’NİN ÜLKEMİZDE NE İŞİ VAR?

190 Ülkede ‘’terörist’’ olarak nitelenen ve hakkında kırmızı bülten çıkarılan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi 9 Nisan Pazartesi gününden bu yana ülkemizde misafir olarak ağırlanmakta. Misafir ağırlama konusunda bir sorun yok ama sorun misafir de olunca işlerin rengi değişiyor. Interpol Irak’taki mezhep çatışmasının fitilini ateşlediği ve teröristlere silah ve para sağladığı tespit edilen Tarık El Haşimi hakkında kırmızı bülten çıkartmış. Bizimkiler ise tam tersi bir tutum ile Haşimi’yi korumaya alıyorlar. Yani bizimkiler Interpol’i filan takmayız diyorlar. Üstüne üstlük Dışişleri Bakanlığı’da sanki Interpol’e meydan okurcasına Haşimi’yi iade etmeyeceğiz diyor. Hangi akla hizmetse sanki dünyanın efendisi bizmişiz gibi Haşimi’yi tutuklamak yerine korumaya çalışıyoruz.

Yıllardır PKK’ya kucak açtığı için teröristleri korumakla suçladığımız Irak şimdi aynı pozisyonda bizi suçluyor. Peki, şimdi bizim Irak’tan ne farkımız kaldı söyler misiniz? Dünyanın terörist olarak aradığı Haşimi’yi korumanın bize kısa ve uzun vade de ne faydası var? Yeterince Hatay’da Beşşar Esat rejimine karşı isyan başlatan Suriyelilere kucak açtığımız yetmiyormuş gibi şimdi de terörist olarak aranan Haşimi’yi korumaya almışız. Peki, bu durumda dünya milletleri bize şimdi hangi gözle bakıyorlardır? Bir taraftan komşularımız ile sıfır sorun politikası güdüyoruz öbür taraftan da deyim yerindeyse komşularımızın anasını ağlatıyoruz. Gerçi geldiğimiz noktada sıfır sorun politikası diye bir şey de kalmadı ya. Artık siyasi iktidarın profesyonelce yürüttüğü politika sayesinde her an her şey olabilir noktasındayız.

Interpol’in kırmızı bülten ile aramasına rağmen sanki dünya milletlerine meydan okurcasına Tarık El Haşimi’yi koruma altına almamız zaten halen hazırda burnumuzu fazlasıyla soktuğumuz Suriye sorununa ek ilave sorun olmasına yol açmış durumda. İktidar cephesi nedendir bilinmez ama bölgemizde oluşan yangına körükle gidiyor. Interpol bülteninin ABD’nin izninin olmadan çıkamayacağını varsayarsak nasıl bir yaş tahtaya bastığımızı da söylememe gerek yok sanırım. Yakın bir zamanda ABD’den bu konuda bir ses çıkmadığına göre ABD’nin bu konunun neresinde olduğunu az çok tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu aralar Tarık El Haşimi’yi arayan ABD’li bir yetkili de olmadığına göre sanıyorum biz bu konuda da Suriye’de olduğu gibi tribünlere oynuyoruz.

Suriye sorununun çözümünün Suriye’ye girmekte olduğuna inanan Başbakan geçenlerde Ortadoğu politikasını sanki kendisi belirliyormuş gibi NATO’ya da görev vermeye kalkmıştı. Bu söylemden sonra NATO’da gözle görülür bir hareketlilik gözlenmediğine göre bu durumdan bizimkileri tınlayan birilerinin olmadığını çıkarabiliriz. Suriye politikası ile iç içe girmiş Irak politikasının da Suriye politikasından aşağı kalan bir yeri maalesef kalmadı. Tarık el Haşimi’yi korumakla ne elde edeceğimizi sanıyorsak büyük bir yanılgı içinde olduğumuzu artık anlamamız gerekiyor. Bu aşamada siyasi iktidarın bu hassasiyetleri sağlıklı bir pencereden bakabileceği kısa ve uzun vadede hemen hemen olanaksız gibi.

Siyasi iktidarın Interpol’i dikkate almamasında diğer bir etkenin de daha önce Ergenekon ve İrtica ile Mücadele Eylem Planı davaları çerçevesinde Emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı, Bedrettin Dalan ve eski çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşar hakkında çıkartılmak istenen kırmızı bülten başvurusunun reddedilmesini de gösterebiliriz. Eğer Başbakan, bu durumdan vazife çıkararak hareket ediyorsa vay halimize. ABD’nin emri altında bulunan Interpol, Haşimi konusunda gerekli tepkiyi yeterince göstermiyorsa bunun nedeni de Ortadoğu politikasının tamamlanmamış olmasındandır. Yani ABD’nin halen daha projenin tamamlanmayan bölümlerinden dolayı ülkemizi ihtiyaç duymasındandır. Başbakan, bu durumlardan fazlasıyla bilgili olduğundan bugün kendisine bu durumdan vazife çıkarmaktadır. Bu vazifelerin bizlere nelere mal olacağını ise şimdiden kestirmek ise oldukça güç görünüyor. Ortada bir gerçek varsa o da bu vazifelerin acısının bir gün bizden mutlaka fitil fitil çıkaracaklarıdır. O günler geldiğinde bizim Başbakanı koltuğunda oturuyor bulabilir miyiz bilemiyorum. 14.05.2012

SAİT BALCI

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Menu Title