ERDOĞAN İLE BAHÇELİ’NİN KURULTAYI
Dün gün boyu MHP Kurultayını takip ettim. Genel Başkan Adaylarından Sinan Oğan, Meral Akşener, Koray Aydın ve onlara sonradan katılan Ümit Özdağ’ın parti içi demokrasi arayışlarını izledim. Bahçeli’yi Genel Başkan yapan delegeler kurultayın yapılacağı otelin önündeydiler ama Bahçeli MHP Genel Merkezindeydi. Gördüğüm kadarıyla Bahçeli mevcut bu delege yapısı içindeki meşrutiyetini kaybetmiş. Aslında bu aralar uzatmaları oynuyor. Şu an itibariyle de Erdoğan sayesinde ayakta durabiliyor. Hani hep derler ya, Bahçeli MHP’yi iktidarın arka bahçesi yaptı diye. Bu söz doğrudur. Dün yaptırılmayan kurultay da bu durumu resmen tescilledi.
‘’MHP FİNALE DOĞRU’’ adlı yazımda MHP’nin kurultayı ancak Yargıtay’ın kararı ile iptal edilebilir veya yapılabilir demiştim. Şu an aynı görüşümün arkasındayım. Ben bugüne kadar İcra Dairelerinin bir siyasi partinin iç işlerine bu denli karıştığına tanık olmamıştım. 25. İcra Dairesinin MHP’nin kurultayına yapmış olduğu müdahale ile bir ilki daha yaşamış olduk. Aslında İcra Dairelerinin hiçbir siyasi partinin işine karışmak gibi bir görevi olamaz. Olmamalı. Kurultaylar siyasi partilerin kendi iç organları vasıtası ile yapılabilir. Buna da partilerin delegeleri karar verir. Delegelerin iradesini yok saymak, seçilmiş iradenin de yok sayılması anlamına gelir. Delege, partilileri hem göreve getirir hem de görevden alır. Eğer siz tüzüğünüze olağanüstü seçim için ‘’belirli bir sayıda delegenin imzası ile seçime gidilebilir’’ ibaresi koymuşsanız buna ilk etapta sizin uymanız gerekir. Eğer siz kendinizi genel başkan yapan iradeyi yok sayarsanız, kendinizi de inkâr etmiş olursunuz.
Tekrar yapılması engellenen MHP kurultayına döneyim. Normal şartlarda dün bu kurultay yapılmalıydı. Çünkü muhalifler kurultayın yapılması için gerekli tüm adımları atmışlardı. İlk etapta topladıkları imzaları MHP Genel Merkezine göndermişlerdi. Sonuç alamayınca Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmuşlar ve bu mahkeme başvurularını haklı görerek kurultayın yapılması için bir kayyum heyeti görevlendirmişti. Aslında Bahçeli’nin bu aşamada kurultayı toplaması gerekirdi. Ancak Bahçeli kurultayı toplayacağına Yargıtay’a taşımayı yeğledi. Bu adım şık olmamakla beraber Bahçeli’nin yasalar çerçevesi içinde oynayacağı son kozuydu. İşte bu aşamada Yargıtay’da incelemesini bir an evvel yapıp çağrı heyetinin açıkladığı tarih öncesinde kararını vermeliydi. Böylelikle belirsizlikler önlenmeliydi. Ancak Yargıtay bunu yapmadı. Dolaysıyla muhalifler MHP Kurultayını çağrı heyetinin açıkladığı tarihte yapmaya çalıştılar.
Peki, dün ne oldu? Aciz duruma düşen Bahçeli’nin imdadına yine Erdoğan yetişti. Erdoğan’da hükümetin tüm yetkilerini kullanarak MHP Kurultayının yapılmasını engelledi. Böylelikle Erdoğan hem Bahçeli’yi tam olarak avucunun içine almış oldu hem de MHP’deki kan değişikliğinin önüne geçmiş oldu. Eğer dün MHP Kurultayı yapılmış olsaydı, Erdoğan bundan böyle ağzına ne bir erken seçimi alabilirdi, ne de Başkanlık Sisteminin de içinde olduğu Anayasa değişikliğini. Anlayacağınız, Erdoğan kendi geleceği için Davutoğlu’nu nasıl görevden aldıysa, MHP kurultayını da o şekilde yaptırtmadı.
Peki, şimdi ne olacak? Her şeyden önce bir defa Yargıtay kurultay ile ilgili kararını açıklamadığı sürece 12.Sulh Hukuk Mahkemesinin kararı geçerliliğini koruyacak. Bu mahkemenin atadığı çağrı heyeti de yeniden bir kurultay tarihi açıklayabilir. Dolayısıyla MHP tekrar yeni bir seçim takvimine odaklanabilir. Yok, eğer Yargıtay kararını çok fazla geciktirmeden Bahçeli lehine verirse kurultay süreci bu aşamada biter. Eğer Yargıtay Ankara 12.Sulh Hukuk Mahkemesinin kararını onaylarsa yasal olarak kurultayın önündeki tüm engeller kalkmış olur. Ancak burada önemli bir husus daha var. Eğer Erdoğan bu kurultayın yapılmasını istemiyorsa, bu kurultay her ne şartlarda olursa olsun yapılamaz. Çünkü yargı üzerinde büyük bir baskı var. Bu baskılara direnecek maalesef bir hâkim de yok. Bu hukuksuzluğa dur diyecek bir cumhuriyet savcısı da yok. İşin en kötüsü de bu. 16.05.2016
