DEVLETİN VATANDAŞININ GÜVENLİĞİNİ ALMAK GİBİ BİR SORUMLULUĞU VARDIR.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul’daki terör saldırısını öven ve bu saldırı nedeniyle devleti aşağılayan sosyal medyadaki paylaşımlarla ilgili soruşturma başlatmış. Doğrusunu isterseniz ben bu habere pek inanamadım ama yine de doğruluk payı veriyorum. Ne de olsa burası Türkiye. Hemen, her an her şey olabilir. Hatta her zaman olduğu gibi sosyal medya hesaplarına erişim de engellenebilir. İnternet yavaşlatılabilir, hatta belli saat dilimlerinde kesilebilir. Bu tarz uygulamalar da sosyal devletin bir gereğidir.
Yapılan saldırıları övenler hakkında nasıl bir cezai işlem yapılacak bilmiyorum ama yapılan saldırıdan dolayı iktidar partisini eleştirenler hakkında bir suç unsuru bulacaklarından hiç şüphem yok. Radikal dinci teröristlere öfkeli birkaç insan derler ama Raina’da yakınlarını kaybedenlerin ve bu olaya duyarsız kalmayan insanların sosyal medyadaki paylaşımlarını suç unsuru sayabilirler. Böyle bir ülkede yaşıyoruz işte. Demokrasinin OHAL nedeniyle de rafa kaldırıldığı bir ülkede iktidar partisini eleştirmek elbette suç unsuru kapsamına girer. Ancak bu saldırıyı öven insanlara hiçbir şey olmaz. Çünkü onlar Müslümandırlar, Raina’da yılbaşı kutlayanlar ve bu saldırıya tepki gösterenler kâfirdirler. Maalesef kindar kesimin bu katliama bakış açısı budur.
Peki, bu saldırı öncesinde yılbaşı kutlamalarını hedef alan pankart, gazete manşetleri, el ilanları ne olacak? Onlar hakkında da soruşturma açılacak mı? Örneğin Akit Gazetesi’nin ‘’Medeniyetiniz batsın’’ diye attığı başlık için bir soruşturma açılacak mı? Milli Gazete ’de ‘’Bugün son gün, bu uyarı son uyarı. Kutlama’’ diye attığı başlıktan dolayı da soruşturulacak mı? Peki, İstanbul İkitelli’de ‘’ Noel kutlamalarına hayır’’ yazan pankartı asanlar da soruşturulacak mı? Yine İstanbul ve İzmir’de yılbaşı kutlama karşıtı bildiri dağıtanlar da soruşturulacak mı? Bana göre asıl soruşturulması gerekenler onlardır. Çünkü yılbaşı öncesi bu kışkırtmalar yapılmamış olsaydı belki de bu saldırgan Reina’yı tarayacak bir ortam bulamayacaktı. Öyle değil mi?
Dün yazdım. Bugün tekrar yazıyorum. Yılbaşı öncesinde yapılan bu kışkırtmalar bu katliamın bal gibi habercisiydi. Bile bile geliyorum diyen katliama karşı Milli İstihbarat Teşkilatı derhal harekete geçip gerekli istihbaratı alıp güvenlik güçlerine bildirmeliydi. Güvenlik güçleri de özellikle yılbaşı gecesi büyük kentlerde bulunan eğlence yerlerinin güvenliğini almalıydı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gerekli tedbirlerin alındığından bahsediyor. Sayın Bakan nerenin güvenliğini aldığını da söyleseydi iyi olurdu. Yılbaşı öncesi bu tür kışkırtmalar yapılmışken gözü dönmüş saldırgan herhalde sıradan bir yerde katliam yapacak değildi. Öyle değil mi? Böyle bir durumda insanlıktan çıkmış bu katilin nerelere saldırabileceğini güvenlik güçlerinin daha iyi bilmesi gerekmez miydi? Güvenlik işinden anlamayan bir insan bile üç aşağı beş yukarı bu kışkırtmalardan sonra yılbaşı gecesi büyük şehirlerde bulunan gece kulüplerinin hedef alınabileceğini tahmin ederdi. Devletin güvenlik birimleri ise hayli hayli tahmin etmesi gerekirdi.
Şimdi burada sorgulanması gereken çok önemli bir durum var. O da yaşam tarzı bakımından hedef gösterilen toplumun güvenliğinin sağlanamamasıdır. Bu konuda gerekli tedbirlerin alınmayışıdır. Tıpkı1993 yılında Sivas’ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin düzenlemiş olduğu etkinlikte Madımak Otelinin güvenliğinin alınmamasında olduğu gibi. O gün Madımak ’ta 33 aydınımız göz göre göre yakıldı. Şimdi de Reina’da 40 insanımız yaşam tarzı yüzünden hunharca katledildiler. 65 kişi de yaralandı. Artık bu son olsun diyorum. Bizim dini ibadetlerini yerine getiren vatandaşlarımıza saygı gösterdiğimiz gibi, onlarda bizim yaşam tarzımıza saygı göstersinler diyorum. Devletin asli görevlerinden en önemlisi vatandaşının güvenliğini sağlamaktır. Bizim devlete karşı sorumluluklarımızın olduğu gibi, devletin de bir yurttaş olarak bizim güvenliğimizi alma gibi bir sorumluluğu vardır.04.01.2017
