CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN ÖNÜNÜ KİM KAPATIYOR?
Bugün iç siyaseti analiz ettiğimiz zaman ortaya iyi ya da kötü bir sonuç çıkıyor. Bu sonuç seçmenin başarısızlığı, beceriksizliği ve kararsızlığı kabul etmediğidir. Bu durumun elbette birçok nedeni vardır. Bu nedenler arasında iç siyasetin kutuplaşması vardır. Lider vasfı taşımayan genel başkanların konumu vardır. İdeolojisi olmayan genel başkanların kararsız tutumları vardır.
Hadi gelin, sizi geçmişten günümüze üstün körü bir yolculuğa çıkartayım. Yani Bülent Ecevit’in ilk genel başkan seçildiği döneme görüreyim. Bülent Ecevit’in İsmet İnönü’ye rağmen nasıl genel başkan olduğu son derece önemlidir. Bir tarafta Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasında Kurtuluş Savaşlarını kazanmış ve Lozan Barış Anlaşmasına imza koymuş bir Cumhurbaşkanı var, diğer tarafta da partide kendini ispatlamaya çalışan ve ideolojisi ve inancı olan bir partili var. İsmet İnönü için inançsız ve ideolojisi olmayan bir genel başkan ve Cumhurbaşkanı demiyorum. Konu yanlış anlaşılmasın. Ben burada Bülent Ecevit’i tanımlamaya çalışıyorum. İnönü seçim öncesi‘’ Ecevit kazanırsa endişe ederim’’ diyor. Sonuç Ecevit kazanıyor. Endişe edecek bir durum söz konusu oldu mu? Elbette hayır. Çünkü Ecevit yeni bir soluk ve yeni bir heyecandır. Sol her daim yeni heyecanı sever. Çünkü yeni bir heyecan demek aynı zamanda yeni bir umut demektir.
Peki, Bülent Ecevit’in 12 Eylül sonrası Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa ederek Demokratik Sol Parti’yi kurmasına ne diyeceksiniz? Sizce Ecevit bir bölen midir, yoksa Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçim kazanamama handikabını aşıp solu iktidara getiren bir lider midir? Bülent Ecevit eğer Demokratik Sol Parti’yi iktidara taşımamış olsaydı bir bölen olurdu. Öyle değil mi? Bölen kelimesini doğru telaffuz etmek gerekir. Parti iktidara gelemedikten sonra bölünmüş bölünmemiş neye yarar. Olayları dar particilik kapsamında değerlendirirsek yanlış değerlendirme yapmış oluruz. Önemli olan ülkenin önünü açmak, solu iktidar getirmek ise parti içinde mücadele de edilir, yeni parti de kurulur.
Ecevit sonrası ise Cumhuriyet Halk Partisi’ni bir bölen çıkmadı. Yani oylar bölünmedi. Kılıçdaroğlu’nun kendisi HDP’nin barajı aşması adına oyları HDP’ye yönlendirerek oyları böldü ama parti içinden herhangi bir partili oyları bölmedi.Bu süreçte HDP zaten barajı aşmıştı. Bu sebeple oyları HDP’ye yönlendirmeye gerek yoktu. Zaten iktidar hedefi olan bir genel başkan oyları yönlendirmek yerine partisinde toplamaya çalışır. Bu sebeple Kılıçdaroğlu’nun asıl görevi iktidara gelmek için oyları artırmak olmalıydı. Ancak Kılıçdaroğlu bugüne kadar hiçbir seçimi kazanamadığı gibi oyları da arttıramadı. Demirel ve Ecevit dönemlerini hatırlayın. Demirel bir dönem en yüksek oyu almış ise bir sonraki dönem Ecevit almıştır. Ecevit bu dönemlerde kurmuş olduğu koalisyonlar ile iktidar oldu. O dönemlerde zaten koalisyonlar dönemiydi. Şimdi de ittifaklar dönemidir.
Cumhuriyet Halk partisi içinde bugüne kadar birçok kurultay yapıldı. Kimi zaman olağanüstü, kimi zaman da olağan kurultaylar yapıldı. Peki, Cumhuriyet Halk Partisi bu süreçlerde iktidara gelebildi mi? Bugün AKP’nin 2002 seçimlerinden bu yana iktidar olduğu günleri yaşıyoruz. 2002 yılından bu yana tamı tamamına on sekiz yıl geçti. Son seçilen genel başkan 2010 yılından beri Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında görev yapıyor. 2010 yılından bu yana da tamı tamamına on yıl geçti. Bu süreçte parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçildi. Cumhuriyetin kaleleri bir bir ele geçirildi. Demokrasi ortadan kaldırıldı. Adalet mekanizması toplumun yerine iktidarın çıkarlarına hizmet eder hale getirildi. Görsel ve yazılı basın iktidar medyasına dönüştürüldü. Ekonomi iflas etti. Tüm bu olumsuzluklara rağmen halen daha iktidar partisinin kayda değer bir seçmen oranı var ise bu durum sizce nasıl açıklanabilir?
Yeri ve sırası gelmişken size vahim bir seçim sonucundan bahsedeyim. Aslında siz de biliyorsunuz ama ben yine de hatırlatayım. 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP: % 40,87, CHP : % 24.95 oranında oy aldı. 1 Kasım 2015 seçimlerinde ise AKP : % 49,99, CHP: % 25.31 oranında oy aldı. Size açık ve seçik ifade edeyim ki, ben bugüne kadar iktidar partisinin oy oranının düşmesiyle birlikte yenilenen seçimlerde yeniden iktidara geldiğini ve muhalefet partisinin oy oranının kayda değer bir artış göstermediğine ilk defa şahit oldum. Yani Kılıçdaroğlu’nun seçmen nezdinde bir karşılığı olmadığı bu seçim sonuçları ile tescillendi. Şimdi size sormak isterim. Seçim kazanma konusunda bir iradesi olmayan, gerek seçim konuşmalarında, gerekse yaptığı açıklamalarda iktidar partisini istifaya davet edemeyen, iktidar partisine yüklenemeyen bir genel başkan olsa ne olur, olmasa ne olur? Cumhuriyet Halk Partisi başında bir genel başkan olmaksızın bir seçime girse aynı oyu yine alır. Bunu anlamak için alim filan olmaya bile gerek yok. Cumhuriyet Halk Partisi’ne asıl zararı veren, partinin önünü açmak isteyenler mi, baskı altında bulunan delegelerin imza vermediği genel başkan adayları olan İlhan Cihaner, Tolga Yarman ve Aytuğ Atıcı mı, yoksa her şeye rağmen koltuğunu yeni bir heyecana, yeni bir soluğa kapatan genel başkan Kılıçdaroğlu’ mudur? Buyurun yanıt verin? Partinin önünü kimin tıkadığına erkekçe yanıt verin. Atalarımız ‘’ eskiye rağbet olsaydı bir pazarına nur yağardı’ ’diye boşuna söylememişler.
Daha önce de yazdım. Yenilmeye alışan bir partili seçim kazanma iddiasını da kaybeder. Sonrasında yenilgileri normal gibi görmeye başlar. Bu süreçten sonra artık o partilinin seçim kazanması hayal olur. Seçim sonuçları açıklandığında kimi zaman iki üç gün, kimi zamanda bir hafta toplumun içine çıkamaz. Medyanın önüne ilk çıktığında ise yüzü kızarır, cümleleri zar zor kurar. Gazetecilerin sorularını yanıtlayamaz. Böyle bir durum Cumhuriyet Halk Partisi’ne zarar vermez mi? Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğini küçük düşürmez mi? Bu konu hiç mi önemli değildir? Aman, parti bölünmesin ama Kılıçdaroğlu seçim kazanmasa da olur, mu diyeceğiz? Tamam, parti bölünmesin ama başarısız ve beceriksiz bir genel başkan da partinin önünü tıkamasın kardeşim.
Siz, bugüne kadar yapılan hiçbir seçimi kazanamamış iseniz Sivas katliamında 37 aydınımızın katillerinin avukatlığını yapan Temel Karamollaoğlu ile ittifak yapmak zorunda kalırsınız. Ülkenin sağa sola savrulmasına neden Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile dostluk kurmak zorunda kalırsınız. Ha bu partililer ile görüşleriniz uyuşuyor da, bu sebeple dostluk kuruyorsanız, buna diyeceğim hiçbir şey yok ama bu dostluk Cumhuriyet Halk Partisi’ne yakışmaz. Ha bütün bu hamleleri seçimi tek başınıza kazanamayacağınız endişesi ile yapıyorsanız unutmayın ki, iktidar partisine salt oy kaybettirmek iktidara gelmenizi sağlamaz. İktidara gelmek için sizin de oylarınızı arttırmanız gerekir. Seçimlerden birinci parti olarak çıkmanız gerekir. Oylarınızı artıramıyorsanız, seçim kazanamıyorsanız Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olmanız hiçbir şey ifade etmez. Bilmem anlatabiliyor muyum? 11.08.2020