Deprem öldürmez tedbirsizlik öldürür
Deprem hiç kuşkusuz bir doğa olayıdır. Bu doğa olayını kader olarak değerlendirmek yerine vatandaşın can güvenliğini sağlamak için yapılacak binaların depreme dayanıklı olup olmadığını denetlemek, dayanıklı değilse inşaat ruhsatı vermemek gerekirdi. Yapılan binaları da depreme karşı güçlendirmek gerekirdi. Yani sorunu baştan çözmek gerekirdi. Ancak bugün geldiğimiz noktada devletin bir defa daha sınıfta kaldığını görmekteyiz.
27.12.1999 tarihinde Erzincan’da meydana gelen 7.9 büyüklüğündeki depremde 33 bin, Gölcük’te 17.08.1999 tarihinde meydana gelen depremde 17 bin 480 vatandaşımızı kaybettik. 6 Şubat Pazartesi günü Kahramanmaraş’ta arka arkaya meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüklerindeki depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı ise hızla artıyor. Sanki depreme ilk defa maruz kalan bir ülke gibiyiz. Depremin meydana gelmesinden itibaren arama ve kurtarma konusunda da başarısız kaldık. İlk saatlerden itibaren polisimizi, askerimizi, jandarmamızı, bölgeye hızlı bir şekilde sevk edebilmiş olsaydık deprem altında kalan vatandaşlarımızın açlıktan ve donmaktan yaşamlarını kaybetmesini önleyebilirdik.
İKTİDAR ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMADI
Deprem bölgesinde olmamıza ve bundan önce meydana gelen depremlerde çok acı çekmemize rağmen halen daha maalesef gerekli dersi çıkaramamış bir ülkeyiz. Bir taraftan depreme dayanıklı binalar yapılması konusunda gerekli denetimler yapılmadı, diğer taraftan da arama ve kurtarma çalışmaları konusunda ne kadar yetersiz kalındığı gün gibi ortaya çıktı. Bu konuda koordinasyon eksikliği ve hazırlıksız yakalanma konusu bariz bir şekilde görünüyor.
Arama ve kurtarma ekiplerinin temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çekmeleri de ayrı bir zafiyet konusudur. AFAD deyim yerindeyse tam anlamıyla sınıfta kaldı. Bu kurum artık kendini gözden geçirmek zorundadır. En azından bu kurumun başında bir jeoloji mühendisi olmalıdır. Yoksa bundan sonra meydana gelecek depremlerde aynı hatalar tekrar eder. Olan ise yine masum vatandaşlarımıza olur.
Meydana gelen depremlerde binaların çökmesinden müteahhitler ne kadar sorumlu ise bir o kadar da bu dayanıksız binaların yapılmasına izin veren yerel yönetimler ve siyasi partiler sorumludur. Özellikle bugünün iktidarı üzerine düşen görevi yapmadı. Önlem alınabilecek doğa olaylarına hep kader olarak baktı. Oysaki felaketlere yol açan doğa olaylarına karşı gerekli önlemleri alabilmiş olsaydı şimdi binlerce vatandaşımızı kaybetmezdik.
ÜMMET DEVLETİ!
Jeoloji mühendisleri İstanbul depreminden bahsediyorlar. Keza yaşam odalarını hayata geçirmeyen maden ocakları da ayrı bir tehlike arz ediyor. Siyasi iktidar Kahramanmaraş depreminden bir ders çıkarabilirse en azından bundan sonraki doğa olaylarında binlerce vatandaşımızı kaybetmeyiz. Ayrıca vatandaşının can güvenliğini sağlamak sosyal devletin de asli görevidir. Ancak bugünün siyasi iktidarı sosyal devletin yerine ümmet devletini hayata geçirdi. Yaşanan olumsuz gelişmeler de bu yeni devlet anlayışının bir sonucudur.
Kahramanmaraş depremi artık bir milat olmalı. Bu depremden siyasi iktidar ve yerel yönetimler gerekli dersleri çıkarmalıdır. Yoksa doğa olayları sebebiyle vatandaşlarını ölüme terk eden bir ülke olarak tarihe geçeceğiz.