İRAN NASIL AYAKTA KALIR?
Mesele her zaman olduğu gibi yine Büyük Ortadoğu Projesi ve bu proje İsrail’in İran’a karşı açtığı savaş ile kaldığı yerden devam ediyor. Esasen bu kapsamlı proje zaten hiçbir zaman bertaraf edilememişti ancak bir duraksamaya girmişti. Bu duraksama Türkiye’nin lehineydi ve önemliydi. Ancak duraksama süreci Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ın iktidardan devrilmesiyle sona erdi.
Suriye İran’ın Sarı Öküzüydü
Büyük Ortadoğu Projesi’nin ilerlemesi Suriye savunularak durdurulabilirdi. Ancak bölge ülkeleri Suriye’yi savunmadılar. Türkiye ise özellikle Suriye’nin düşmesinde büyük bir rol oynadı. Rusya ile İran ise Suriye’nin düşmesini önleyebilirlerdi ancak bu iki ilke Suriye’ye gerekli istihbaratı ve askeri desteği sağlamadılar. Dolayısıyla bu ülkenin göz göre göre kaybedilmesine göz yumdular. Esasen Suriye İran’ın sarı öküzüydü.
Rusya Ukrayna’ya yapmış olduğu askeri harekattan dolayı Suriye’yi ikinci plana atmıştı. İran da öteden beri Hamas’a destek amacıyla İsrail ile mücadele ediyordu. Dolayısıyla İsrail ile ABD Rusya ile İran’ın yoğunluğundan faydalanarak HTŞ’ye yol açtılar. Esasen ABD Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırtarak bu ülkenin Ukrayna ile meşgul olmasını hedefledi. Rusya doğal olarak Ukrayna ’ya tam olarak angaje olabilmek için Suriye’deki güçlerinin önemli bir bölümünü geri çekti. İsrail ile ABD’nin isteği de zaten buydu. Amaç Rusya’yı Suriye’den çıkarmaktı.
Suriye asıl İran için daha fazla önem taşıyordu. Çünkü Suriye’nin düşmesi demek sıranın İran’da olduğu anlamına gelecekti. Bu sebeple İran Suriye’nin düşmesine her ne pahasına olursa olsun engel olması gerekirdi. Hamas 7.10.2023 tarihinde Aksa Tufanı operasyonu ile İsrail’e geniş çaplı bir saldırı düzenleyince bu ülkenin eline büyük bir koz verdi. Çünkü İsrail Gazze’yi yerle bir edebilmek için bir bahaneye ihtiyacı vardı. Bu bahaneyi Hamas’ın kendisi İsrail’e adeta bir çiçek demeti gibi verdi. Dolayısıyla İran ister istemez Hamas’a destek vermek zorunda kaldı ve Suriye’ye daha fazla odaklanamadı.
İran’ın her şeye rağmen asıl kırmızı çizgisi Suriye olması gerekirdi. Çünkü sıranın Suriye’den sonra İran’a geleceği dünden belliydi. Hal ve durum bu derece önemli iken İran’ın Suriye’de yaşanan gelişmelere müdahale edememesi yaşanan gelişmelerin çorap söküğü gibi ilerlemesine neden oldu. Bu durum İran’ın gerek strateji gerek istihbarat gerekse caydırıcılık anlamında ne kadar geride kaldığını da gösterdi. Esasen İran gibi bir ülkenin bu zamana kadar hazırlıklı olması gerekirdi.
Mesele İran’ın Rejimini Savunmak Değil
Hiç kuşkusuz İran’ın rejiminin savunulacak bir tarafı yok. İnsanlar bulundukları ülkede özgürce yaşayabilmelidirler. Düşüncelerini özgürce ifade edebilmelidirler. Rejimin aksayan yönlerini eleştirebilmeliler. Bu saydığım kriterler İran’da maalesef yok. İran’ın eksikleri bunlarla da sınırlı değil. Uygulanan ambargolar yüzünden insanların geçim şartları da iyi değil. Dolayısıyla İran her ne kadar emperyalist devletlerin hedefinde olan bir ülke olarak ne kadar mağdur ise de vatandaşlarının güvenliğini sağlayamayan, gelir düzeylerini iyileştiremeyen onların yaşam biçimlerine saygı göstermeyen bir ülke olarak da eleştiriyi sonuna kadar hak eden bir ülkedir.
Şurası bir gerçek ki, İran rejiminin savunulacak bir tarafı olmaması İsrail’e karşı yalnız bırakılmasını da gerektirmiyor. Esasen bu ülkede yaşanan rejim her şeyden önce o ülkenin vatandaşlarını ilgilendirir ancak ortada Büyük Ortadoğu Projesi var ve bu proje geri kalan ülkeleri tehdit ediyor. Bu durumda komşu ülkelere düşen görev armudun sapı, üzümün çöpü demeden zor durumda olan komşu ülkeye yardım etmektir. Bu görev aynı zamanda düşman istilasına uğramış komşu bir ülkeye yardım etmek anlamına da gelir.
İran’ın En Büyük Sorunu İstihbarat Eksikliğidir
İran’ın Suriye’de rejim değişikliğine yol açan gelişmeleri önleyememesinin ardında en büyük neden istihbarat eksikliğidir. İran istihbarat eksiliğini gideremediği sürece ve içindeki MOSSAD ajanlarını temizleyemediği sürece kaybetmeye mahkumdur. MOSSAD’ın hedef odaklı suikastları da bu durumu açığa çıkarıyor.
Savaşta her şeyin başı istihbarattır. Doğrusunu söylemek gerekirse İran’da MOSSAD ajanı olmayan güvenilir bir vatandaş neredeyse yok gibi. İsrail İran’ın kritik noktalarda bulunan binalara ve güvenlik görevlilerine rahatça suikast düzenleyebilirken İran’ın bugüne kadar İsrail’in kilit noktalarda ses getirici bir eylemde bulunduğunu söylemek zordur. Çünkü İsrail’in İran vatandaşlarını kendi ülkelerine karşı ajan olarak kullanabilirken İran’ın da aynı şekilde İsrail vatandaşlarını kendi ülkelerine karşı kullanamıyor.
Bulunduğunuz coğrafyada bir ülke vatandaşlarınızı size karşı kullanıyor ise siz de o ülkenin vatandaşlarını kullanabilmelisiniz. Bunun adı istihbarat savaşıdır. İstihbarat savaşını kazanan savaşı kazanır. Ancak bunun için öncelikle kendi ülkenizde güvenilir bir iktidar olmanız gerekir. Kendi vatandaşlarınızın güvenliklerini garanti altına almanız gerekir. Her bir vatandaşınızın gelir seviyesini geçinilebilir bir seviyeye ulaştırmanız gerekir. Vatandaşların özgürce yaşam hakkına saygı duymanız gerekir. İnsan haklarına saygı duymanız gerekir. Dolayısıyla kendi vatandaşlarınız öncelikle ülkesine güvenmesi gerekir. Eğer hal böyle olursa hiçbir vatandaş kendi ülkesinin hassas bilgilerini düşman bir ülkeye satma girişiminde bulunmaz. Ancak gerek gelir seviyesi gerekse hak hukuk adalet ve yaşam biçiminin özgürce kullanılamadığı durumlarda vatandaşlar düşmen ülkenin çıkarları adına öç almak maksadı ile çalışabiliyorlar. Bugüne kadar hep böyle oldu ve bundan sonra da böyle olmaya devam edecek. Çünkü istihbarat savaşı kazanmanın yarısıdır.
Suriye’nin ele geçirilmesinde bu ülkenin ve İran’ın istihbarat eksikliği neden oldu. Özellikle İsrail’in vermiş olduğu istihbarat önemliydi. Suriye’den İran’a yanıltıcı istihbarat verildi. HTŞ’ye destek sağlandı. Yoksa İdlib bölgesinde sıkışıp kalan HTŞ Terör Örgütü bir anda harekete geçemezdi. Dahası bu terör örgütü sayılı günler içinde SDG’nin hakimiyetinde olan bölge hariç Suriye’nin geri kalanına hâkim olamazdı.
Suriye’de meydana gelen rejim değişikliğinden elbette salt İran sorumlu değildir. İran’ın yansıra Rusya’nın da büyük ihmali var. Ancak Suriye’nin kaybedilmesi birinci dereceden Rusya’dan çok İran’ı ilgilendiriyor. Bu sebeple İran özellikle
Suriye’de Arap Baharının yaşanmaya başlamasından itibaren işi sıkı tutmalıydı. Suriye’de yaşanan Arap Baharı bu ülkenin kaybedilmesinin bir habercisiydi. Suriye Arap Baharında yenilmemişti ama yara almıştı. Kuzeyini YPG ele geçirmişti. YPG’nin Suriye’de toprak hakimiyeti sağlaması Beşar Esat’ın meşruluğunun tartışılmasına neden olmuştu. Ancak her şeye rağmen Beşar Esat iktidarını sürdürebilmişti. Bu aşamadan sonra Suriye yalnız bırakılmamalıydı. Özellikle Rusya Ukrayna savaşı nedeniyle askerlerini bu ülkeden çekmemeliydi. Rusya çekiliyorsa bu boşluğu İran doldurmalıydı. Şurası bir gerçek ki, Suriye’nin yalnız bırakılması büyük bir hataydı.
İran’da Suriye Gibi Yalnız Bırakıldı
Suriye, Rusya, İran ve Irak’ın güç birliği yapmasıyla kaybedilmeyebilirdi. Özellikle bu üç ülke Suriye’nin arkasında durduklarını ve bu ülkeye karşı yapılacak herhangi bir harekatın kendi ülkelerine yapılmış gibi algılayacaklarını deklare etmiş olsaydılar bu durum caydırıcı bir etken olurdu. Ancak bu birliktelik bugün halen kurulabilmiş değil. Bu durum İsrail’in İran’a saldırmasından belli oldu. 12 gün savaşı olarak da tarihe geçen savaşta Rusya İran’a gözle görülür bir destek veremedi. İran’ın Hürmüz Boğazını kapatma girişimi olmasaydı savaş belki halen devam ediyor olacaktı. Hürmüz Boğazının kapanması demek petrol sevkiyatının sekteye uğraması demekti. Evet, İran’ın elinde Hürmüz Boğazını kapatma gibi bir alternatifi var. Bu alternatif İran’a zaman kazandıracak.
İsrail ile ABD gelinen durum itibarıyla ateşkese razı oldular. Ancak bu savaştan İran’ın galip çıktığı anlamına gelmediği gibi İsrail’in de galip çıktığı söylenemez. Taraflar ölçüsüz bir ortamda savaşırken kendilerini tartma olanağı elde etmiş oldular. İsrail ABD başta olmak üzere batılı ülkelerin desteği ile savaşırken İran kendi başına mücadele etti. ABD ve batılı ülkeler İran’ın gönderdiği füzeleri top yekûn önlemeye çalışırlarken İran yalnız kaldı. İran yalnız kalmasına rağmen delinmez denilen gök kubbeyi delmesini bildi.
İran Henüz Düşmedi
12 gün savaşı sonunda İran’da bir rejim değişikliği yaşanmadı. PJAK İran’da bir bölge ele geçiremedi. Yani İran’ın tamamını halen rejim kontrol ediyor. İran düzenlenen suikastlar neticesinde birçok askeri yetkilisini kaybetti ama savaşı kaybetmedi. Askeri güç kaybetti ama İsrail’e henüz yenilmedi. Ancak bu durum İran’ın bundan böyle aynı şekilde direnebileceği anlamına gelmez. Çünkü İsrail bu savaştan büyük bir ders çıkardı. ABD başta olmak üzere batılı ülkelerin desteklerine rağmen İran’a boyun eğdiremedi ama pes de etmedi. İsrail bundan sonraki süreçte gök kubbenin güçlendirilmesine yönelecektir. Hürmüz Boğazının kapatılma olasılığına karşı yeni alternatiflerin üretilmesine çalışacaktır. Daha doğrusu batılı ülkelerin petrol ihtiyaçlarının sekteye uğramamasına odaklanacaktır. Çünkü ABD ile batılı ülkelerin desteği kaybeden bir İsrail hiçbir savaşı kazanamaz. Esasen bugüne kadar ABD’nin desteğini alamamış olsaydı Gazze’yi talan edemezdi. Filistin’i top yekûn işgal edemezdi. İsrail bugün Gazze’de soykırım uygulayabiliyorsa bunu ABD ve batılı ülkelerin sayesinde yapabiliyor.
12 gün savaşı İran içinde bir dönüm noktasıdır. Bundan sonra başlayabilecek yeni bir savaş aynı şekilde bitmeyebilir. Bu savaştan ders çıkaran İsrail bundan sonraki süreçte daha etkili olacaktır. İran’ın ise bundan sonraki süreçte ne yapıp yapmayacağı belli değil. En başta istihbarat eksikliğini giderebilecek midir? Kendi ülkesinin içinde bulunan MOSSAD ajanlarını etkisiz hale getirebilecek midir? Dahası İsrail içinde istihbarat geliştirip aynı MOSSAD ajanları gibi İsrail’e hedef odaklı yanıt verebilecek midir? İsrail’i gök kubbeye rağmen bundan sonra da daha etkili vurabilecek midir?
Şurası önemli ki, İran bundan sonraki süreçte daha etkili bir savunma ortaya koyamaz ve hedef odaklı suikastları önleyemez ise Suriye gibi düşer. Çünkü yeni süreçte İran’ı yine kendisi savunmak zorunda kalacak. Çünkü 12 gün savaşında ne Rusya’dan ne Çin’den ne de Kuzey Kore’den yardım alabildi. Kuzey Kore Rusya’ya askeri destek sağladı ama İran’a herhangi bir destekte bulunmadı. Rusya, Çin ve Kuzey Kore’nin 12 gün savaşında takınmış oldukları tavırda bir değişiklik olmaz ise bundan sonraki günlerde de İran yalnız kalabilir. ABD başta olmak üzere tüm batılı ülkeler İran’ın parçalanması ve rejim değişikliği için bastıracaklardır. Bu sebeple İran sonunu şimdiden görüp bu duruma göre strateji geliştirmek zorundadır.
İran Bundan Sonra Ne Yapmalıdır?
Peki, İran bundan sonraki süreçte ne yapmalıdır? Evet İran bundan sonraki süreçte nasıl ayakta kalabilir? Bu konu en başta Türkiye’yi de ilgilendirmektedir. Ancak Türkiye İran’ı savunmak yerine bir NATO ülkesi olarak ABD’nin çıkarlarını savunuyor. Küresel ülkelerin çıkarlarına hizmet ediyor. Şurası bir gerçek ki, Irak düştüğü zaman kaybeden Suriye, İran ve Türkiye olmuştu. Suriye düştüğünde ise kaybeden İran ve Türkiye oldu. Yarından sonra İran düştüğünde ise kaybeden Türkiye olacak. Ancak bu öngörüyü Türkiye’yi yönetmekte olan siyasi iktidar göremiyor. Siyasi iktidar ABD, İsrail ve NATO’yu dost olarak görüyor. Komşu ülkelerden dost ülke olur ancak küresel ülkelerden dost olmaz.
İran bundan sonraki süreçte hem kendisi hem de Büyük Ortadoğu Projesi’nin tamamlanmasını engellemek için tek başına mücadele etmek zorunda kalacak. Ancak bu sefer 12 gün savaşında verdiği mücadele yeterli olmayabilir. İran’ın ayakta kalabilmesi için öncelikle birinci şart muhalif olan kendi vatandaşlarını kazanması gerekir. Kendi vatandaşını kazanamayan bir devlet hiçbir savaşı kazanamaz.
İran’ın bundan sonraki süreçte ikinci olarak Irak, Rusya, Çin ve Kuzey Kore ile savunma anlamında güç birliği yapmak zorundadır. Çünkü ABD başta olmak üzere batılı ülkelerin desteği ile hareket eden İsrail’e karşı kendi başına mücadele etmesi mümkün değildir. Ancak söz konusu ülkeler ile güç birliği yaparsa ve askeri anlamda destek alırsa ancak ayakta kalabilir. Bu seçeneklerin dışında küresel çevrelere karşı mücadele etmek oldukça zordur.
İran’ın ayakta kalması hiç kuşkusuz Türkiye’nin lehine olacaktır. ABD ve İsrail İran’ı parçalayamadan Türkiye’yi parçalayamazlar. Bu sebeple Türkiye’nin güvenliği İran’ın ayakta kalmasına bağlıdır. Ancak maalesef Türkiye’yi yönetmekte olan siyasi iktidar bu gerçeği göremiyor. ABD’nin Ortadoğu ülkelerini parçalama ve rejimlerini değiştirme stratejisini İran görüyor ancak Türkiye göremiyor. Bu sebeple Türkiye’nin en büyük sorunu geleceği göremeyen bir siyasi iktidar tarafımdan yönetiliyor olmasıdır. 09.07.2025
https://www.academia.edu/130420280/%C4%B0RAN_NASIL_AYAKTA_KALIR