Makaleler

RÜZGARIN YÖNÜNE GÖRE SAVRULAN AKP DIŞ POLİTİKASI

Cumhurbaşkanı Erdoğan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından maalesef yeniden ABD / NATO yörüngesine girdi. Bundan önceki dönemlerde de birkaç defa bu yörüngeye girip çıkmıştı. Erdoğan bu yörüngede ne kadar kalır bilemem ama şimdiden peşinen olarak söyleyeyim, bu yörüngenin ülkemize hiçbir katkısı olmaz. Aksine bu yörünge komşularımız ile başlayan diyalog sürecini olumsuz yönde etkiler. Özellikle geçmişte olduğu gibi yine Rusya ile aramız açılır.

ABD hatırlarsanız daha önceki dönemlerde de ülkemizi yanına çekebilmek için Rusya ile aramızı açmıştı. Rus Büyükelçi Andrey Karlov 19 Aralık 2016’da Ankara’daki Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki fotoğraf sergisinin açılışında yaptığı konuşma esnasında Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünden bir polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş tarafından silahla ateş edilerek öldürülmüştü. Keza yine 24 Kasım 2015 tarihinde Rusya Hava Kuvvetleri’ne ait Suhoy Su-24 tipi uçağın sınır ihlali gerçekleştirdiği savı ile Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmüştü. Bu olayların amacı Türkiye’yi Rusya ile devam etmekte olan güç birliğini sonlandırmaktı. Ancak ABD o dönem Türkiye’yi ABD safına çekememişti. Rusya her şeye rağmen ülkemiz ile süren güç birliğinin zarar görmemesi adına gelişen olaylar ile ilgili yapıcı davranmıştı.

ABD’nin ülkemizi yeniden yanına çekebilmesi için bu sefer çok fazla çaba göstermesine gerek kalmadı. Siyasi iktidar pandemi sürecinden bu yana ekonomiyi zaten iyi yönetemiyordu. Dolayısıyla mali sorunları aşamadı. Döviz kurlarına yapmış olduğu baskı ve düşük faiz politikası da işe yaramadı. Çünkü mali disiplin yoktu. Özellikle iktidara geldiklerinden bu yana ülkenin varlıklarını har vurup harman savurmuşlardı. Son dönemlerde de geri kalan ne varsa yok pahasına sattılar. ‘’Hazıra dağ dayanmaz’’ diye bir atasözümüz vardır bilirsiniz. Sonunda ülkemizin kaynakları bitti. Arap ülkelerinden alınan borçlar da sorunu çözemedi. Çünkü üretmezseniz tükenirsiniz.

Gelinen durum itibarıyla Erdoğan bu süreçten çıkmanın yolunu yeniden ABD’nin hizasına girmekte buldu. Böylelikle bir taraftan yine Arap ülkelerinden mali kaynak sağlamaya devam ederken diğer taraftan da ABD ve İngiltere’den yeni mali kaynak sağlamaya çalışıyor. Bu çerçevede görüşmeler yapıyor. Mehmet Şimşek’in yeniden Maliye ve Hazine Bakanı olması da sırf bu sebeplerdendir. Ancak bu politika da kar etmeyecek. Çünkü uygulanmaya başlayan sıkı para politikası ve iğneden ipliğe hemen hemen her gün yapılan zamlar, vergi oranlarının artması, motorlu taşıtlardan bir kereliğine ek vergi alınması da ülkeyi düzlüğe çıkarmaz. Çünkü siyasi iktidar vatandaşa uyguladığı mali disipline en başta kendisi uymuyor. Devlet olanaklarını her zaman olduğu gibi yine sonuna kadar kullanmaya devam ediyor. Sonuçta musluğun vanası kısılacaksa bu kısıtlamaya en başta iktidarın kendisi uyması gerekir. Musluğun vanası vatandaş adına kısıtlı olurken iktidar adına açık olamaz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan diğer taraftan da içinde bulunduğu mali sıkıntıyı aşmak için ABD ve batılı ülkeler ile ikili ilişkileri tamir etme sürecine girdi. Ancak bu süreç dikenli gül bahçesinden başka bir şey değildir. Çünkü ABD ve batılı ülkeler ülkemizi bir Avrupa ülkesi olarak görmüyorlar. Batılı ülkeler zaten bu sebeple ülkemizi Avrupa Birliği’ne almıyorlar. Ülkemizi sadece ve sadece bir sığınma ülkesi olarak görüyorlar. Yani Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı sığınmacıların ülkesi olmamızı istiyorlar. ABD ve Batılı ülkeler açısından değerimiz budur. Daha açık bir anlatımla ülkemizi parçalanmaya yüz tutmuş bir Ortadoğu ülkesi olarak görüyorlar. Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını nasıl planlamışlarsa bugün de Türkiye Cumhuriyeti’ni öyle parçalamaya çalışıyorlar.

Konunun ABD açısından bir önemi daha var. O da Büyük Ortadoğu Projesi’nin kaldığı yerden devam edebilmesi için ülkemize ihtiyaçlarının olmasıdır. Çünkü Türkiye olmadan Büyük Ortadoğu Projesi devam edemez. Türkiye bir NATO ülkesi olmamış olsaydı söz konusu proje daha hızlı yürüyebilirdi. Çünkü bu projenin içinde ülkemizin de parçalanması öngörülüyor. NATO kendi üyesini Irak, Libya ve Suriye gibi parçalamayacağına göre daha hassas davranmak zorundadır. Bu sebeple ülkemizi diğer ülkeler gibi işgal edemezler. Bunun yerine ülkemizi ancak içeriden çökertebilirler. Açılım Süreci de bu amaçla başlatılmıştı.

Türkiye’yi içeriden çökertebilmenin tek koşulu ise iktidar partisi ile ana muhalefet partisini kontrol altında tutmaktan geçer. Ana muhalefet partisi 2010 yılından bu yana zaten ABD’nin hizasına girmişti. İktidar partisi ise bugüne kadar ABD’nin hizasına aralıklı olarak girip çıktı. Gelinen durum itibarıyla şimdi o da tekrar ABD’nin hizasına girmiş bulunuyor. Bu durumu net olarak TBMM’de İsveç’in NATO oylamasında göreceğiz. Daha evvel Finlandiya’nın NATO üyeliğinin oylamasında görmüştük. Şimdiden şu saptamayı yapayım. Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında Kılıçdaroğlu olduğu sürece hiç kimse olası bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ve özellikle dış politikada ABD’nin çizgisinden farklı bir dış politika izleyeceğini düşünmesin. Bugün Rusya’ya Türkiye’nin bir NATO ülkesi olduğunu hatırlatacağız diyenler ülkesi yerine ABD’nin çıkarlarını düşünürler. Bu sebeple Kılıçdaroğlu’nun koltuğu neden bırakmadığını anlayamayanlar ülkemiz üzerinde oynanmakta olan oyunları da anlayamazlar.

Geldiğimiz durum itibarıyla yeni dış politika süreci Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski’nin Türkiye’yi ziyaret etmesiyle resmen başladı. Bu görüşme sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan Azov Taburunun 5 komutanını Zelenski’ye iade etti. Erdoğan Zelenski’ye bu jesti sırf ABD’ye şirin görünmek için yaptı. Ancak Rusya ile yapılan anlaşma gereği Azov komutanlarının Rusya – Ukrayna savaşının sonuna kadar Türkiye’de kalması gerekiyordu. Erdoğan’ın Rusya’nın onayını almadan bu komutanları Zelenski’ye teslim etmesi Rusya tarafından hiç te memnun karşılanmadı. Rusya Dış istihbarat Teşkilatı Direktörü Sergey Naryshkin bu konu ile ilgili durumun Türkiye’yi olumlu göstermediğini söylemesi boşuna değildi.

Yeni başlayan dış politika süreci Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Litvanya’nın başkenti Vilnus’ta düzenlenen NATO toplantısında daha evvel İsveç’in terör örgütlerine vermiş olduğu desteği kesmediği müddetçe NATO üyeliği için onay vermeyeceğini açıklamasına rağmen bu ülkenin NATO ülkesi olmasına yeşil ışık yakmasıyla devam etti. Böylelikle İsveç’in ülkemiz tarafından NATO ülkesi olmasına yönelik çekincelerini kaldırması Rusya tarafında ikinci bir şok etkisi yarattı. Oysaki Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi ülkemizin birikmiş doğalgaz borçlarının ödemesini ertelemişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan böylelikle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i bir kez daha arkadan vurmuş oldu.

Gelişen olaylar geçen yıl temmuz ayında Türkiye, Rusya ve Birleşmiş Milletler arabuluculuğunda gerçekleşen Karadeniz tahıl anlaşmasını da etkiledi. Rusya öteden beri kendi gıda ürünlerinin satışı ile ilgili engellerin kalkması yönünde uyarı yapıyordu. Ancak batılı ülkeler tahıl sevkiyatı ile ilgili Rusya’nın yapıcı girişimlerinden yararlanırken bu ülkeye Ukrayna’ya düzenlemiş olduğu askeri harekattan dolayı yaptırımlar uygulamışlardı. Rusya bu konuda bir gelişme yaşanmayınca süresi dolan tahıl anlaşmasını askıya aldı. Rusya’nın tahıl sevkiyatı ile ilgili almış olduğu bu kararın arkasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğine yakmış olduğu yeşil ışık ve Azak komutanlarının varılan anlaşma hükümlerinin çiğnenerek Ukrayna’ya teslim edilmesi de vardır. Çünkü tahıl anlaşması Türkiye’nin de arabuluculuğu altında gerçekleşmişti. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’yı tahıl anlaşmasına geri döndürebilmek için BM nezdinde Rusya’ya uygulanan gıda ürünleri ile ilgili engellerin ortadan kalması için girişimlerde bulunmasını gerektirecek. Yoksa Rusya olmadan sağlıklı tahıl sevkiyatının gerçekleşmeyeceği bir gerçektir.

Öte yandan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ise tahıl anlaşmasının Rusya olmadan gerçekleşmesini istiyor. Zelenski bu konuda şu açıklamaları yaptı.

“Karadeniz Tahıl Girişimi, Rusya’sız da çalışmaya devam edebilir ve etmelidir. Bu anlaşma geçerliliğini koruyor. Geriye kalan tek şey, bu anlaşmanın dikkatlice uygulanmasıdır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e Karadeniz Tahıl Girişimi’nin sürdürülmesi veya anlaşmanın üçlü formattaki eş değeri olan konseptte çalışma yönünde teklif içeren mektuplar gönderdim. Ukrayna, BM ve Türkiye, birlikte gıda koridorunun çalışmasını ve gemilerin denetlenmesini sağlayabilir.”

Zelenski’nin tahıl anlaşması ile ilgili yapmış olduğu açıklamalar Türkiye’yi savaşa çekme planından başka bir şey değildir. Zelenski zaten öteden beri gerek NATO’yu gerekse Avrupalı ülkeleri savaşa çekmek için elinden geleni yapıyordu. Şimdi bu girişimlerine Türkiye’yi de ekledi. NATO savaş süresinde Ukrayna’yı birliğe almayacağını defalarca söylemişti. Bu konu son NATO toplantısında da dile getirildi. Keza Avrupalı ülkeler de Ukrayna’yı Avrupa Birliği’ne savaş süresince almayacaklar. Ancak NATO ve Avrupa Birliği ülkeleri belirli bir süre daha Ukrayna’ya silah vermeye devam edecekler. Silah veriyorlar ama asker vermiyorlar. Böylelikle Ukrayna’yı ateşe atıyorlar. Geldiğimiz nokta da Ukrayna’da Türkiye’yi ateşe atmaya çalışıyor.

Rusya’nın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı Dmitriy Polyanskiy, Rusya’nın tahıl anlaşmasına dönmesi için Batı’nın yerine getirmesi gereken 7 şart açıkladı.

1. Rus tahıl ve gübresinin dünya pazarlarına arzına yönelik yaptırımların sözde değil, gerçek anlamda kaldırılması,
2. Gıda ve gübre tedariki alanında hizmet veren Rus bankalarının, finans kurumlarının önündeki tüm engellerin kaldırılması,
3. Tarım makinelerinin ve gübre endüstrisiyle ilgili yedek parça ve bileşenlerin Rusya’ya sevkiyatına yeniden başlanması,
4. Gemilerin kiralanması ve Rus gıda ihracatının sigortalanması ile ilgili tüm sorunların çözülmesini ve bu sevkiyatlar için tüm lojistiğin sağlanması,
5. Rus gübresinin ve gübre imalatında kullanılan hammaddelerin sevkiyatının genişletilmesi için her türlü koşulun sağlanması ve bunlar arasında Tolyatti-Odessa amonyak boru hattının yeniden devreye alınması,
6. Tarım sektörüyle ilişkili dondurulmuş Rus varlıkları üzerindeki blokajın kaldırılması,
7. Tahıl anlaşmasının, en başta belirlendiği gibi, yeniden beşeri niteliğe sahip olmasının sağlanması ve anlaşmanın ‘zengin ülkeleri daha zengin yapmak yerine ihtiyaç sahibi ülkelerin çıkarlarına hizmet edilmesi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Zelenski’nin tahıl anlaşması ile ilgili teklifinden sonra Rusya ‘sız tahıl sevkiyatı yapılırsa Ukrayna limanlarına giren her tüm gemilerin potansiyel askeri kargo taşıyıcısı olarak göreceklerini açıkladı. Esasen tahıl sevkiyatı Rusya ’sız yapılırsa Karadeniz Ukrayna’ya silah taşıma denizi haline gelecek. Karadeniz NATO gölü haline gelecek. Bu durum Türkiye adına son derece tehlikeli bir durumdur. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’da bu konuya değindiği bir açıklamasında şöyle dedi.

“Tahıl anlaşmasında Rusya’nın masaya getirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bunun dışındaki çözümlerin güvenliği tehlikeye atacak çözümler olma ihtimali fevkalade yüksek.”

Evet, Rusya ‘sız yapılacak tahıl anlaşması Türkiye’yi savaşa çeker. ABD tahıl sevkiyatının devam etmesini istiyorsa Rusya’nın kendi ürünleri ile ilgili kısıtlamaları kaldırması gerekecek. Ancak ABD’nin gerçek niyeti tahıl anlaşmasının sürdürülmesi değil, Rusya’nın daha da köşeye sıkıştırılmasıdır. ABD bu uğurda tahıla ihtiyacı olan ülkeleri görmezden gelebilir. Binlerce insanın açlıktan ölmesine göz yumabilir. Çünkü ABD açısından insan yaşamının hiçbir önemi yoktur. ABD açısından önemli olan her zaman kendi çıkarlarıdır.

Gelinen durum itibarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından uygulanmaya başlayan yeni dış politika bünyesinde birçok tehlikeler barındırıyor. Dolayısıyla bu politika sürdürülebilir bir politika değildir. Geçmişte bu tür politikaların ülkeye ne kadar zarar verdiğini gördük. Esasen en uygun dış politika komşu ülkeler ile güç birliği içinde uygulanacak politikalardır. Erdoğan önceki dönemde Rusya, İran Suriye ve Irak ile dostane bir dış politika izlenmişti. Yeni uygulanmaya başlayan dış politika özellikle Rusya ve İran ile devam eden ve öte yandan da Suriye ile başlayan diyalog sürecine de zarar verecek. Dolayısıyla bu politikanın ülkenin yararı adına uygulanabilmesi mümkün değildir. Bu politika Türkiye’nin Rusya – Ukrayna arasında sürdürdüğü arabulucu diyalog sürecini de etkileyecek. Bir başka anlatımla yeni süreç Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna arasındaki eski konumunu kaybederek etkisiz eleman olmasına neden olacak.

Ülkeler arasında güvenilir bir devlet olabilmenin ön koşulu söylem ve eylem birliğini gerektirir. Uygulanan dış politikanın uzun vadeli olmasını gerektirir. En nihayetinde komşu ülkelerin değeri sizin açınızdan ne kadarsa sizin değeriniz de komşu ülkeler açısından o kadardır. 26.07.2023

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Menu Title