SEÇİMLER ÜZERİNE TEZLER 2
Bir siyasi partinin toplum nazarında bir karşılığı yok ise doğal olarak büyümesi ve parlamentoda da yer alması da mümkün değildir. Her şeyden önemlisi kurulan bir siyasi partinin genel başkanı lider değilse partisini büyütmesi de mümkün değildir. Daha açık bir ifade ile lider vasfı olmayan bir genel başkan partisini iktidara taşıyamaz ancak toplumun ayrıştırıldığı bir ortamda partisinin başında kalabilir. Toplumun önünde başka bir alternatif olmadığı sürece de koltuğunu koruyabilir. Ancak ve ancak partisini iktidara taşıyamaz. Çünkü lider vasfı olmayan bir genel başkanın toplumun beklentilerini karşılayabilecek kapasiteye sahip değildir.
Cumhuriyet Halk Partisi bugüne değin iktidara gelmekten ziyade muhalefeti büyütmek için çalıştı. Evet, iktidara gelebilmek için muhalefeti de büyütmek gerekir ancak oy oranı arttırılamaz ise iktidara gelinemez. Böyle bir ortamda iktidar partisine oy kaybettirmek de çözüm olmaz.
TBMM’de yeterli çoğunluk iktidar partisinde ise mecliste mücadele etmeninde hiçbir faydası olmaz. Çünkü Cumhur İttifakının Anayasa değişikliği haricinde muhalefet partilerine hiçbir ihtiyacı yok. Ülkenin Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile yönetildiği de hatırlanırsa muhalefet partilerinin mecliste olmalarının hiçbir getirisi yok. Cumhur ittifakı gerek komisyonlarda gerekse meclis genel kurulunda çoğunluğu elde tuttuğu için muhalefet partilerinin meclisi meşrulaştırmalarından başka hiçbir fonksiyonları da yok. Evet, bir meclis var. Evet, meclis çalışıyor. Ancak meclis toplumun beklentilerinden çok Cumhur İttifakının çıkarları adına çalışıyor. Bu sebeple muhalefet partilerinin mecliste yer almalarının da hiçbir önemi yok.
Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet partilerini desteklerken diğer taraftan da milletvekili genel seçimlerinden en çok oyu alan bir siyasi parti olmuş olsaydı TBMM’de etkin bir mücadele verebilirdi. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi 2002 yılından bu yana hiçbir şekilde iktidara gelme anlamında bir hamle yapamadı. 2019 yılında yapılan yerel seçimlerde birçok büyükşehirler kazanıldı ancak bu büyükşehirler adayların kimliklerine verilen oylar ile kazanıldı. Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş Cumhur İttifakından da oy alarak seçildiler.
Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidara gelemeyişinin arkasında birçok neden vardır. Bu nedenleri Togan yayınlarında 2017 tarihinde çıkan ‘’ CHP NEDEN İKTİDAR OLAMIYOR’’ adlı kitabımda ayrıntılı olarak yazdım. O günden bugüne çok zaman geçti. Köprülerin altından da çok sular aktı. Çağın değişen şartlarına göre iktidar olmanın koşulları da değişti. Ancak değişmeyen tek şey var o da, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidara gelemeyişidir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar gelemeyişinin arkasında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkeyi yönetme stratejisi de vardır. Erdoğan 2002 yılından bu yana sürekli toplumu ayrıştırma politikası güttü. Toplumu benden ve benden olmayanlar diyerek ikiye ayırdı. Seçmen doğal olarak bu ayrıştırma sonucu olarak kendisini bir yerde konumlandırma gereği hisseti. Çünkü bu stratejiye göre herhangi bir tarafta yer almazsanız ortada kalmış oluyorsunuz. Bu sebeple seçmen doğal olarak yaşam biçimi açısından kendine en yakın olan iki kutuptan birisini tercih etmek zorunda kaldı. İktidar cephesinde yer alanlar hak, hukuk ve adalet açısından kollanırlarken muhalefet cephesinde yer alanlar bu haklarından yoksun kaldılar. Adaletin terazisi hep iktidar yanlılarına işledi.
Muhalefet cephesinde yer alan seçmenlerin bu süreçte dikkate almadıkları bir durum var. Bu durum, oy verdikleri siyasi parti sürekli kaybederken bu durumu analiz edememiş olmalarıdır. Muhalefet partisinin gösterdiği adayın yeterli olup olmadığını araştırmamış olmalarıdır. Oy verecekleri siyasi partiye gerekli tepkiyi gösterememiş olmalarıdır. İktidar partisi bile göstereceği adayı toplumun nabzını tutarak gösteriyor. Cumhuriyet Halk Partisi bu yöntemi bile uygulamıyor. Son milletvekili genel seçimlerinde bu durumu gördük. Eğer adaylar kamuoyu yoklaması veya önseçim ile belirlenmiş olsaydı oy oranı daha yüksek olurdu ve daha fazla milletvekili çıkarılırdı.
Milletvekili Genel Seçimlerinin kazanılamamasının tek sorumlusu eski genel başkan Kılıçdaroğlu’dur. Ancak hiç kimse bu durumdan şikayetçi olmadı. Çünkü mevcut genel başkan seçimleri kazanma adına elinden geleni yapıyordu. Muhalefet partilerini birleştirmek gerekiyorsa birleştiriyordu. Muhalefet partilerinin parlamentoda yer alması için bol keseden milletvekili kontenjanı dağıtıyordu. Cumhuriyet Halk Partisi seçmeni buna rağmen sınırlı bir itiraz dışında kayda değer bir tepki vermedi. Cumhuriyet Halk Partisi seçmeni toplumsal bir tepki vermiş olsaydı Kılıçdaroğlu geri adım atmak zorunda kalabilirdi. Ama olmadı. Cumhuriyet Halk Partisi halen daha Kılıçdaroğlu döneminden kalma sancıları aşmaya çalışıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekili belirleme yöntemi ve seçim stratejisi üyeleri ve seçmenleri tarafından yeterli görüldü. Onlara göre Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı elinden geleni yapıyordu. Yapılması gereken çalışmaları yapıyordu. Ancak ortada bir gerçek vardı ve bu gerçeği Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçmenleri bir türlü göremiyorlardı. Çünkü karşı tarafta iktidar partisi vardı ve her ne şekilde olursa olsun oy verilmeliydi. Gösterilen adaylar cumhuriyet düşmanı olsa bile oy verilmeliydi. Bu sebeple kendi oy verdikleri siyasi parti genel başkanının yetersizliğine hiç kafa yormadılar. Partiyi cumhuriyet düşmanları ile doldurmasını bile görmezden geldiler. Oy verdikleri genel başkanın seçimi kazanacağını sandılar. Seçimin kaybedilmekte olduğunu bile görmediler. Dolayısıyla her seçim sonrası olduğu gibi yine hüsranı yaşadılar. Umutları kırıldı. Gelecekleri çalındı.
Lider sonradan olunmuyor. Liderlik vasfı insanın doğuştan genlerinde vardır. Yoksa lider olamazsınız. Kendinizi ne kadar zorlaşmanızda olamazsınız. Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı seçilmişti. O günden bugüne salt muhalefet partilerini birleştirmek ve onları meclise taşıyarak iktidara geleceğini sandı. Oysaki iktidar için salt iktidar partisinin oy kaybetmesi yeterli değildir. İktidara gelebilmek için iktidar partisi oy kaybederken sizin de oylarını artırmanız gerekir.
İktidar partisi seçmenlerinden oy alabilmenin bir yolu da yaşam biçimi bakımından kendilerine yakın bir adayın gösterilmesidir. Hatırlarsanız AKP 2002 yılında seçimleri salt kendi öz adayları ile kazanmadılar. Milletvekili adayları arasında liberal, sol adaylar da vardı. Görünüş olarak da radikal İslam’dan uzak görüntü verdiler. Ortaya koydukları adaylar partinin aynasını oluşturuyordu. Bu sebeple merkez sağ ve liberal kesim seçmenleri AKP’ye oy vermekte hiçbir sakınca görmediler. Dolayısıyla AKP’nin iktidara gelmesi zor olmadı.
Erdoğan sonraki yıllarda düşen oy kitlesini toplumu kutuplaştırmak suretiyle sağladı. Bir taraftan ülkenin tüm kurumlarını, basını, medyayı ele geçirirken diğer taraftan da toplumu ikiye bölmek suretiyle kendi tarafındaki saflarını sıklaştırdı. Tüm seçimleri kazanarak seçmenin kafasına muhalefetin seçim kazanamayacağı imajını yerleştirdi. Böylelikle iş arayan, atama bekleyen vatandaşları kendine bağladı. Dolayısıyla bugün AKP’den ne kadar oy kopuşu varsa bir o kadar da oy gelişi vardır.
AKP’nin seçim kazanma strateji İran’da mollaların iktidara gelişi ile de örtüşür. Mollalar da solcuların destekleri ile iktidara gelmişlerdi. Mollalar da iktidarı ele geçirdikten sonra bir daha geri vermediler. AKP’de iktidarı ele geçirdikten sonra bir daha geri vermedi. Her bir seçimi kazandıkça iktidarlarını daha da güçlendirdiler. Strateji olarak sürekli toplumun nabzını tuttular. Nabza göre şerbet verdiler. Anketlere göre strateji belirlediler. Oy alma uğruna ellerinden geleni yaptılar.
31 Mart yerel seçimlerini kazanabilmenin yolu Cumhur İttifakından da oy almaktan geçiyor. Çünkü salt muhalefetin oyları ile seçim kazanılmıyor. Geçen yerel seçimlerde Ankara ile İstanbul Cumhur İttifakından gelen oylar ile kazanıldı. AKP bu sebeple kendisinden giden oyları geri almak için seçimi tekrarlattı. Ancak ortada bir gerçek vardı ve bu gerçek, Cumhur İttifakı seçmenlerinin bir bölümü belediye meclis üyeliğinde kendi partilerine oy verirlerken belediye başkanlıklarında Cumhuriyet Halk Partisi’nin adaylarına vermeleriydi. Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlıkları bu şekilde kazanıldı. Toplumda karşılıkları olduğu için kazanıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimi ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun toplumdaki karşılığı Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş kadar olmadığı için kaybedildi. Esasen bu durum seçim öncesi yapılan anketlerden de anlaşılıyordu. Ancak Kılıçdaroğlu hem genel başkan sıfatı ile hem 6’lı masanın kurucu sıfatı ile tüm yetkileri eline alarak kendi adaylığını muhalefete dayattı. Sonuç, her zaman olduğu gibi yine hüsran oldu.
Şimdi önümüzde yeni bir süreç var. İyi Parti ile bu süreç içinde bir ittifak olmayacak. Çünkü Meral Akşener Erdoğan sonrası merkez sağ parti kimliğine oynuyor. Bu sebeple yerel seçimlerden herhangi bir beklentisi yok. Hatta bu seçimlerden Cumhuriyet Halk Partisi’nin başarısız çıkmasını bekliyor. Çünkü kendisinin ittifak içinde yer almadığı bir seçimden Cumhuriyet Halk Partisi’nin başarılı olmasını istemiyor. Diğer taraftan da merkez sağ bir partiye dönüşebilirse Erdoğan sonrası AKP’nin oylarına talip olacak. Bu sebeple bugüne kadar güç birliği yapmış olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ni rakip siyasi parti olarak görüyor.
Meral Akşener’in yürütmekte olduğu bu stratejinin başarılı olabilmesi ancak ve ancak tabanda göreceği desteğe bağlıdır. Ancak ortada bir gerçek var ki o da, MHP kadroları partide egemen olduğu sürece İyi Parti merkez sağ partiye dönüşemez. Bu durumda İyi Parti ancak ve ancak Bahçeli sonrası milliyetçi merkez parti kimliğine dönüşebilir. Her iki ihtimalin gerçekleşebilmesi için ise devam etmekte olan istifalar sonrası ayakta kalabilmesine bağlıdır.
03.02.2024