BugünMakaleler

SEÇİM SÜRECİNE DAİR TESPİTLER VE ÖNGÖRÜLER

Sizin de tahmin ettiğiniz üzere zamanında veya erken yapılacak bir seçim sürecine doğru hızla yol almaktayız. Bu aşamada tüm beklentimiz seçim sürecinin huzur içinde geçmesidir. Ancak bu konuda ciddi anlamda endişelerimin olduğunu söylemeliyim. Çünkü ortada mağlubiyetle sonuçlanabilecek bir seçim sonucunu kabul etmeyecek bir iktidar var.

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde seçim sistemi sık sık değiştirilmez. Çünkü demokrasinin gereği olarak iktidara gelmek varsa kaybetmek de vardır. Dolayısıyla iktidarda olan siyasi partiler bir gün iktidardan gideceklermiş gibi hareket ederler. Zaten bu ülkelerdeki iktidarlar böyle bir anlayışı içselleştirmişlerdir. Bu sebeple seçimler öncesinde iktidarda kalmak için seçim sistemini değiştirmeye kalkmazlar. Toplumun oyunu almışlarsa iktidar olmaya devam ederler. Seçimi kaybetmiş iseler demokrasinin gereği olarak iktidarı devrederler. Ancak iktidarı devretmeyi düşünmeyen ülkelerde demokrasinin varlığından söz etmemiz mümkün değildir. Zaten bütün sorun da buradadır. Demokrasi varsa sorun ve endişe edecek bir durum yoktur. Ancak demokrasi yoksa olası bir seçim yenilgisini kabul edecek bir iktidar da yoktur. Böyle bir durumun varlığı telafisi olmayan gelişmelere neden olur.

Anketlere yansıyan bilgilere göre iktidar partisinin oy kaybettiği aşikârdır. Bu durumun sebepleri arasında ekonomimizin alarm vermesi en başta gelen sebeplerdendir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası üzerinde baskı yaparak faizleri indirtmesi sonucu altın ve döviz fiyatları aşırı yükseldi. Bunun sonucu olarak her türlü ürüne zamlar peş peşe geldi. Halen daha gelmeye devam ediyor. Döviz piyasalarının ne zaman durulacağına dair de herhangi bir veri yok. Bu ara Merkez Bankası döviz piyasalarına araklı olarak müdahale etmeye başladı. Serbest piyasaya müdahale etmeyi doğru bulmayan bir iktidar maalesef şu an yapacak başka bir hamlesi kalmayınca bu yola da başvurdu. Ancak öte taraftan da eksi de olan döviz rezervi ile piyasaya daha ne kadar müdahale edebilir. Yapılan müdahalelerin sonuç vereceğine dair bir iyimser durum da yok. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen İslam Ülkeleri Parlamento Konferansı’nda işimizin Allah’a kaldığını şu cümleler ile zaten itiraf etti.

“Rabbimiz Kuran’ı Kerim’de ‘Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele.’ Bu şekilde buyurmaktadır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi bu iktidar döneminde işimiz hakikaten Allah’a kalmış durumdadır. Çünkü iktidarın ülkeyi düze çıkarabilecek ne bir hamlesi, ne de bir iradesi var. Her şey oluruna bırakılmış durumda. Tek beklenti döviz piyasalarının yükselmesiyle yabancı yatırımcılarının bu durumdan yararlanmak üzere ülkemize gelerek yatırım yapmalarıdır. Burada yanıtlanması gereken en önemli soru ise demokrasi ve adaletin olmadığı bir ülkeye yabancı yatırımcının ne kadar rağbet edeceğidir. Fırsatçılar gelir. Bunların başında da Katar var. Peki, Katar ile ülke düzlüğe çıkarılabilir mi? Elde ne var yoksa Katarlılara satmakla ekonomi düzelir mi? Bir soru daha sorayım. Sata sata ülkesini düzlüğe çıkaran bir ülke var mıdır?

Ülke bulunduğu yerden ayağa kaldırılamayacak ise ülke menfaatleri açısından en kısa zamanda seçime gitmek gerekir. Ancak ülkemizde bir özeleştiri yaparak ülkeyi erken seçime götürecek maalesef bir iktidar yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim yasasına göre tekrar aday olması tartışmalı hale geleceğinden dolayı mecburen bir erken bir seçime gidebilir. Ancak böyle alınacak bir erken seçim kararı ülkenin bulunduğu zorunluluktan dolayı değil, tekrar seçilmeyi yasal hale getirmekten dolayı olacak. Yoksa erken bir seçim ile ülkenin önünü açmak olmayacak. Bu sebeple Cumhurbaşkanı Erdoğan en uygun bir ortamda erken seçime gidebilir. Daha doğrusu anketlerde oy oranının yükseldiği bir ortamda erken seçime gidebilir. Eğer önümüzdeki süreçte de iktidar partisinin oy oranı yükselmez ise ülke önemli gelişmelere gebe olacak. Doğrusunu söylemem gerekir ise böyle bir olasılığın oluşmasını arzu etmem. Çünkü böyle bir sürecin içinde geçmiş dönemlerde yaşanan olumsuz olaylar tekrar yaşanabilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023 veya olası bir erken seçim için şimdiye değin birçok adım attı. Erdoğan’ın atmış olduğu bu adımlar hiç kuşkusuz iktidarının ömrünü uzatmak içindi. Ancak Erdoğan bugüne kadar atmış olduğu adımlardan bir sonuç alamadı. Saadet Partisi’nin vefat etmiş olan eski Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk’e çok bel bağladı ancak Asiltürk vefat edince bu planı suya düştü. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da ittifak önerilerini kabul etmedi.

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bel bağladığı isimlerdendi. Ancak Meral Akşener Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de çağrılarına rağmen Cumhur İttifakında olmayacağını net bir dille ret etti. Eğer İyi Parti Cumhur İttifakı içinde yer alsaydı Cumhurbaşkanı Erdoğan için her şey çok iyi olacaktı. Ancak Akşener öteden beri bu ittifaka hiçbir zaman sıcak bakmadı. Çünkü Meral Akşener çok iyi biliyor ki, bu iktidar siyasi ömrünü tamamladı. Şimdi de uzatmaları oynuyor. Öte taraftan da Millet İttifakı iktidara oynuyor. Bu iktidar içinde Meral Akşener’in önemli bir kariyeri olacak. Meral Akşener, Cumhurbaşkanlığının kazanılması halinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı, parlamenter sisteme geçildiği zaman da Başbakan olmayı hedefliyor. Meral Akşener’in belirlediği bu hedeflere ulaşmanın tek yolu Millet İttifakı içinde olmasıdır. Zira Cumhur İttifakının içinde Meral Akşener’in hedeflerine ulaşabileceği bir koltuk da yok. Dolayısıyla bu süreçte Meral Akşener’in Cumhur İttifakı içinde yer alması mümkün değil. Bu durumu artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’da biliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kazanmak adına yapmış olduğu hamleler mecliste bulunan siyasi partilere kanca atmaktan da ibaret değil. Erdoğan’ın seçimi kazanmak için yeniden kahraman olmaya ihtiyacı da var. Eğer oylarınız düşmüş ise ve karşınızdaki siyasi partileri yanınıza çekememiş iseniz kahraman olmaya bakarsınız. Erdoğan bu anlamda yeniden Suriye’ye bir hareket düzenlemeyi de düşündü. Ancak böyle bir harekâtı şu anda düzenlemesi mümkün görünmüyor. Rusya eskiden olduğu gibi yeni bir harekâta izin vermiyor. Çünkü iktidar partisi Suriye’ye düzenlemiş olduğumuz harekâtları PKK ile mücadele etmekten çok Suriye’de bulunan cihatçı teröristleri korumaya yöneldi. PKK bizim için nasıl terörist bir yapı ise halen İdlib’de korumakta olduğumuz cihatçı Heyet Tahrir el-Şam’da öyle terörist bir yapıdır. Ve bu yapı meşru Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ın devrilmesi için mücadele ediyor. Erdoğan aynı zamanda Ukrayna’nın Rusya’ya karşı elinin güçlenmesi adına da yardım ediyor. Böyle bir ortamda Rusya ülkemizin Suriye’ye yeni bir hareket yapmamıza izin vermez.

Suriye’ye harekât izni verebilecek diğer bir devlet ise ABD’dir. Ancak bu konuda da pürüz var. Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’yle olan ikili ilişkilerinin iyi olmadığını şu sözlerle itiraf etmişti.

“Oğul Bush ile iyi çalıştım, Sayın Obama ile iyi çalıştım, Sayın Trump ile iyi çalıştım ama Sayın Biden ile iyi başladık diyemem”

Hal ve durum böyle olunca Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’ye rağmen de Suriye’ye yeni bir hareket başlatması mümkün değil. Dolayısıyla Suriye’de yeni bir kahramanlık yaratmak da söz konusu değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden ayağa kalkma adımları içinde NATO üyeliği vasıtasıyla ABD ile olan ikili ilişkileri yeniden düzeltme çabaları da var. Bu çerçeve için de Ukrayna’ya silah yardımı ve NATO’ya Karadeniz’i açma girişimleri de var. Ukrayna’ya zaten silahlı insansız hava aracı veriyoruz. Öte yandan da NATO’ya Karadeniz’i açmaya çabalıyoruz. Bu girişimler ABD’nin Rusya’yı çevreleme politikası adına atılmış adımlardır. Ancak ABD atılan bu adımları ülkemizin NATO çerçevesi içinde yapmakta olduğu görevlerden saydığı için bu konuyu fazla önemsemiyor.

ABD ülkemizin NATO’nun içinde yer almasına rağmen Ege adalarını işgal eden Yunanistan’a silah takviye etmesi ve asker göndermesi de ayrı değerlendirilmesi gereken konular içinde yer alıyor. Bu konuda yanıtlanması gereken en önemli konu, ABD’nin Ege Adalarını işgal eden Yunanistan’a neden yardım ettiğidir. ABD’nin attığı bu adım hiç kuşkusuz Rusya’yı çevreleme politikası içinde değerlendirilebilir. Ancak Rusya asıl NATO’nun Karadeniz’e girmesiyle çevrelenebilir. Yoksa Ege Adalarından Rusya’yı çevreleyemezsiniz. Bu durumda ortaya tek bir seçenek kalıyor. O da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni bir kahramanlık çıkışı içinde Ege Adalarına olası bir asker çıkarma girişimidir. Böyle bir girişim geçici de olsa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yeniden Cumhurbaşkanı yapabilir. Çünkü toplum böyle girişimlere karşı oldukça duyarlıdır. Ayrıca böyle bir girişim ülkemizin çıkarları adına son derece olumlu olur. Ancak bugüne kadar Yunanistan’ın Ege Adalarını silahlandırmasına sessiz kalarak bu süreçte böyle bir kahramanlığa soyunmak seçim yatırımı olarak algılanır. İktidarını kaybetmek istemeyen siyasi irade şimdi böyle girişimi deneyebilirdi. ABD’de olası böyle bir girişimi önlemek adına Yunanistan’ın işgal ettiği adalara takviye silah ve birlik göndermesi son derece muhtemeldir. Dolayısıyla ABD’nin Ege Adalarını işgal eden Yunanistan’a takviye silah ve asker göndermesini bu kapsamda değerlendirebiliriz.

İktidar partisinin seçim kazanma adına yapacağı hamleler arasında olağanüstü hal ilan etme durumu da var. Bunun örneklerini daha önce gördük. Ancak tabi ki durduk yerde olağanüstü hal ilan edilmez. Bunun için önemli gelişmelerin yaşanması gerekir. Yeni bir darbe girişimi veya Suriye ve Yunanistan ile olası bir savaş hali olağanüstü hali gerekli kılabilir. Bunun yanı sıra suikastlar ve toplu alanlarda bomba patlaması gibi seri olaylar olağanüstü hali gerekli kılabilir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Siirt mitinginde polisin aracına konan bombanın patlamadan son anda fark edilmesi birçok insanın yaşamını kaybetmesini önledi. Dolayısıyla bu girişim sıradan bir girişim değildir. Üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. İçişleri Bakanlığı ve MİT bu konuyu muhakkak suretle aydınlatmalıdır. Yoksa yarından sonra önüne geçilemeyecek önemli olaylar yaşanabilir.

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde iktidarlar gelip geçicidir. Siyasi iktidarın ömrüne de millet karar verir. Doğru olan da budur. Millet varsa iktidar vardır ancak millet yoksa iktidar da yoktur. 13.12.2021

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Menu Title